ŞİDDETİN ANATOMİSİ VE

KADINA YÖNELİK ŞİDDET

PSİKOLOJİ, SOSYOLOJİ, MEDYA ve HUKUK ALANLARINDA İNCELEME RAPORU

ARAŞTIRMA EKİBİ

Mine Bayram

Kadın Hareketi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

 

Psikoloji Bölümü: Psikolog Sinem Esra Döngül

Sosyoloji Bölümü: Zehra Şahin, Hilal Ercan

Medya Bölümü: Rana İdil Özdoğan

Hukuk Bölümü: Avukat Neslihan Koçer, Avukat İzen Çimen, Av. Hatice Betülay Himoğlu

İçerik Araştırma: Aylin Palandöken

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 3

BÖLÜM 1: TÜRK TARİHİNDE VE DEVLET GELENEĞİNDE KADIN. 5

1.1.Geçmişten Günümüze Türk Kadını 5

1.2. Türk Devlet Geleneğinde Kadın. 6

BÖLÜM 2: ŞİDDET. 25

2.1.Şiddetin Tanımı 25

2.2. Şiddetin Sınıflandırılması 26

2.3. Şiddetin Nedenleri 29

2.3.1 Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Psikoloji Bilimi Açısından Açıklanması 31

2.3.2. Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Sosyoloji Bilimi Açısından Açıklanması 39

BÖLÜM 3: DİSİPLİNLERARASI YÖNLERİYLE KADINA YÖNELİK ŞİDDETE DAİR İNCELEMELER  47

3.1. Psikoloji Bilimi Ekseninde Kadına Yönelik Şiddetin İncelenmesi 47

3.2. MEDYA YANSIMALARI EKSENİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN İNCELENMESİ. 54

3.3. HUKUK DİSİPLİNİ EKSENİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN İNCELENMESİ. 56

BÖLÜM 4: SONUÇ ve ÖNERİLER. 103

Psikoloji Bilimi Işığında Kadına Yönelik Şiddete Dair Öneriler. 105

Sosyoloji Bilimi Işığında Kadına Yönelik Şiddete Dair Öneriler. 107

Medyaya Dair Kadına Yönelik Şiddet Sorununa Dair Öneriler. 109

Hukuk Disiplini Işığında Kadına Yönelik Şiddet Sorununa Dair Öneriler. 111

Kadın Hareketi Derneği Türk Kadınını Güçlendirme Planı 125

 

 

 

 

GİRİŞ

İnsan varoluşundan beri çeşitli sosyal davranışlar içinde bulunur. Doğası gereği çevresiyle, birbiriyle etkileşimde bulunmayı arzular. Bu sosyal davranışlar içerisinde aile bağları kurma, arkadaşlıklar kurma, yardımlaşma gibi birtakım olumlu aktiviteler var olurken diğer yandan saldırganlık gösterme de insanoğlunun davranışları içerisinde yer almaktadır. Diğer kişiye ya da varlığa zarar verme amacı taşıyan saldırganlık davranışı şiddet davranışının gösterilmesine neden olmaktadır. Şiddet, yaygınlığı arttıkça bireylerin üstünde yarattığı yoğun travma, stres, kaygı ve korku sebebiyle onların ruh sağlığını korumasını ve sürdürmesini de olumsuz etkileyebilecek bir risk faktörüdür.

Kadına yönelik şiddet ise yine tüm toplumlarda artan genel bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 161 ülke ve bölgeden alınan bilgiler ışığında oluşturulan Kadına Yönelik Şiddetin Uluslararası ve Bölgesel Eksende Yordanması (Global and regional estimates of violence against women) adlı raporuna göre (2021),  dünya genelinde 3 kadından 1’i fiziksel veya cinsel şiddete yahut her ikisine de maruz kalmaktadır. Yine aynı rapora göre (2021), yaşları 15-49 arasında değişen ve halihazırda romantik ilişkisi olan kadınların hayatları boyunca en az bir kere partnerleri tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete bir şekilde maruz kaldıkları belirtilmektedir. Küresel eksende partnerleri tarafından şiddete maruz kalan kadınlara ek olarak, partnerleri dışında da cinsel saldırıya maruz kaldıkları katılımcı kadınlar tarafından raporlanmıştır.

Kadına yönelik şiddet, hem ülkemizde hem de Dünya’da önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Alınması düşünülen ve alınan önlemlere ve geliştirilen politikalara rağmen şiddetin halen sürüyor olması; uygulamaların hayata geçirilmesi aşamasında problemler olduğunu düşündürmektedir. Kadına yönelik şiddetin azaltılabilmesi ve en nihayetinde ortadan kaldırılabilmesi için siyaset, medya, sağlık, adalet ve eğitim sektörlerini içerecek biçimde sektörler arası  önlem, uygulama ve yaptırımlara ihtiyaç vardır.

Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre ülke sınırları içinde yaşayan herkesin, sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi bir devlet görevidir.  Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de sağlıklı olması bireyin en temel anayasal hakkıdır.  “Türkiye Hedefleri ’ne” göre, 2020 yılında aile içi, cinsiyetle ilgili ve organize şiddete bağlı yaralanma, sakatlık ve ölümlerin en az %25 azaltılması planlanmıştır.

Bu çalışmada küresel çapta oldukça ciddi görünen kadına şiddet sorunu, Psikoloji, Hukuk, Medya ve Sosyoloji disiplinlerinin de odağında olmuş, özellikle aile işlevleri, şiddetin anatomisi, şiddetin olumsuz etkilerine yönelik disiplinler arası incelemeler gibi konularda incelenmiştir. Öncelikle, bireyleri şiddet uygulamaya iten sebepler, temel Psikoloji ve Sosyoloji kuramları ışığında açıklanacak;  şiddeti önlemeye ve şiddet mağduriyeti durumunda yapılması gerekenlere yönelik bilgilendirmelerde bulunulacaktır. Kadın Hareketi Derneği’nin Türk Kadınını Güçlendirme planı ise çalışmanın sonunda sunulacaktır.

 

BÖLÜM 1: TÜRK TARİHİNDE VE DEVLET GELENEĞİNDE KADIN

 

  Ülkemiz sınırları içerisinde kadına yönelik şiddetin nedenlerini ifade etmeden önce Türk tarihinde, Türk devlet tarihinde kadının yerini belirtmekte fayda vardır. Dolayısıyla bu başlık altında Türk toplumunun tarihinden günümüze kadar geçen sürecinde kadının yeri ve öneminden bahsedilecek, önde gelen kadın figürleri ve kişisel özellikleri üzerine analizler yapılacaktır.

1.1.Geçmişten Günümüze Türk Kadını

Tarihin tozlu sayfalarına bakıldığında ortaya çıkan ilk medeniyetlerde kadının adının verilmediği, sosyal anlamda bir isimlendirmesi olmamasına rağmen, var olduğu günden bu yana Türk medeniyeti kadına ehemmiyet atfetmiş, önem arz eden ödevleri kadına siyasi ve sosyal manada tevdi etmiştir. Kadim Türk medeniyetine bakıldığında kadın ve erkek eşdeğer kabul görmekte ve erkeklerle aynı haklara sahip olan yaşamın önemli, bir parçası olmuştur. Var olan eşitlik olgusunun istisna durumu olan sosyal hayatın tüm alanlarında var olmamasına rağmen, birçok alanda varlığını devam ettirmiş ve kadına dair gelişmeler üzerinde de önemli rol oynamıştır. Kadınların varoluşsal özellikleri hem biyolojik hem de fiziksel manada kendi ödev alanlarında olmamasına rağmen, erkeklerin üstlendiği görevleri de tarihin her evresinde hiçbir işten kaçmamış, bu işleri üstlenmiş ve hakkıyla yapmışlardır.

1.2. Türk Devlet Geleneğinde Kadın

İnsanlığın var olduğu ilkçağlarda kadınlar “gizemli” varlıklar olarak adlandırılmıştır. Bunun sebebi ise varoluşsal olarak fiziksel özellikleri bulunan kadının, bir canlının dünyaya gelmesine sebep olması ve fikri manada hassas yapıya sahip olmasına istinaden gizemli bir bilginin tanrı tarafından onlara verildiği düşüncesidir. Ön-Asya çağlarda yer alan Türk Şaman anlatı ve yazıtlarında var olan bu olgu, şöyle tanımlanmaktadır; en kuvvetli, korkulan ve güçlü şamanlar, kadınların içerisinde varlık gösterdiği düşünülmektedir. Tarihin eski çağlarına bakıldığında, kadın, belirli bir daire içerisinde yaşamını idame ettirmemiş ve Avrupa da sınırlanan yaşamının aksine, Türk medeniyetinde toplumun temel direği olmuş ve devlet yönetiminde aktif bir görev üstlenmiştir.

Tarihin derin sayfalarına inildikçe, diğer toplumlarda aile yapısının güçlü olmaması nedeniyle göz ardı edildiği görülmektedir fakat Türk medeniyetinde bu durumun böyle olmadığı görülmektedir. Tarihte diğer medeniyetler ve toplumlarla karşılaştırıldığında, kadına Türklerin verdiği önem ve sosyal hayatta verilen görevlere açısından en imtiyazlı ve güçlü haklara sahip olduğu medeniyetin Türk ulusu olduğu görülecektir. Türk ulusunun en köklü yazılı kaynağı olan Orhun abidelerinde, kül tigin Abidesine bakıldığında Tanrının Türk ulusunun varlığını devam ettirmesi için ilahi olarak yarattığı bir varlık olarak İl Bilge hatunun (2. Göktürk devleti kağanın eşi) yaratıldığına değinilmiştir. Gerçek şudur ki, kadim Türk medeniyeti tarihin ilk safhalarında olduğu gibi, devlet geleneğinde kadın,  sosyal hayatın her evresinde ve siyasi olarak konumlandırılmasında en önemli varlık olmuştur, bu olgular kadına verilen önemi ve yüceliği ortaya koymaktadır. 

Her medeniyetin tarihine ışık tutan mitler vardır, Türk tarihine bakıldığında kadının öncelendiği ve liderlik atfedildiği çokça kez Türk mitolojisinde karşımıza çıkmaktadır.  Bu duruma, Umay Ana ve İskitlerin savaş kahramanı, lideri Tomris Hatun gibi Türk mitolojisinde önemli yer tutan olgular verilebilir. Öyle ki Tomris hatunun, kocasından sonra tahta geçmesi ve pers kralına boyun eğmeyen o kararlı ve güçlü duruşu, İskitlerin persleri mağlup etmelerini sağlamıştır. (Tomris hatun M.Ö 500-600 yıllarında yaşamıştır.). İlk kadın Türk hükümdarı Tomris hatun devletin bağımsızlığı ve bekasına adına oğlunu şehit verdiği bu savaşta kadın dürtüsü açısından fazlaca olması beklenen duygusallığın aksine realist bir bakışla uyguladığı stratejiler sayesinde pers ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Bu başarının ortaya çıkmasına neden olan tüm etmenler cinsiyetçi bakıştan uzak, kadın-erkek eşitliği tekliğinde bakıldığında gösterilen başarı ve cesaret tüm Türk ulusuna örnek olacak cinstendir.

Konar-göçer bir toplum olan Türk ulusu, diğer toplumlar tarafından medeniyetini tam olarak tahsis edememiş bir zümre olarak adlandırılır. Yanlış olan bu savlara rağmen, eski Türk toplumlarına bakıldığında kadın, diğer toplumlardan daha önemli ve güçlü haklara sahip bir konumdadır. Türk toplumunun var olduğu günden bu yana tarihinin her safhasında, çok eşliliğin olmadığı, evlat kavramının tarifinde cinsiyetçi bakışın olmaması, kadının önemi ortaya koyan bir durumdur.  Türk devlet felsefesine bakıldığında babanın hayata veda etmesi sonrası, anne yönetici konuma geçer ve temsil kadına yani anneye verilir, bu nedenle anne yani kadın toparlayıcı ve liderliği üstlenen bir konumdadır. Kadının önemine birçok örnek verilebilir, dul kalan yani eşi hayatta olmayan kadınlar mevcut yaşamına eşinde kalan otağında, evinde devam eder ailesini toparlayan temel unsur olmaktadır. Türk tarihinde önemli bir yeri olan Göktürk yazıtlarına veya Uygur devleti dönemine bakıldığında “Ana” kelimesi, her daim “baba” kelimesinden önde gelmiş ve önce yazılmıştır.

Başka bir örnekten bahsedecek olursak; Oğuz Kağan döneminde kadın kutsal, gizemli ve sırların beşer hali olarak görülmektedir. Öyle ki Oğuz Kağanın eşlerinden biri mavi sır ışığından, bir diğeri kutsal olduğu varsayılan bir Ağaçtan dünyaya gelmiş, metafizik ötesi manası ve özellikleri olan bir varlık olarak addedilmiştir.  Türk tarihinde, kadın özgür, güçlü ve önem verilen bir olgudur, devlet içerisinde kadınlara karşı yapılan tezvirat ve iftira dikkate alınmaz, kadınların bu yapılanlar neticesinde toplumun temelinde olan konumu değer ve önem kaybetmezdi. Kadınların dul kalması sonrasında evlenmeleri için baskı yapılamamaktadır, çünkü o evin erkeği öldükten sonra varil olarak tüm yetki ve haklar ona aitti.  Tarih birçok savaşa ve mücadeleye şahit olmuştur, bu yüzden Türk medeniyetinde savaşa katılan erkeğin işlerini kadınlar idame ettirirlerdi. Bu durum kadınların kendi güvenliklerini sağlamalarına neden olmakla beraber kadınların savacı yönlerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Öyle ki yapılan bazı kazılarda kadınlara ait bulunan mezarlarda, savaş malzemeleri; ok, yay vb. gibi güvenlik ve koruyucu unsurlar bulunmuştur. Bu örneklere ek olarak çok dikkat çekici olan bir husus karşımıza çıkmaktadır, o da şu ki; yazıtlarda söz başlanırken kadınların (hatun ve kağanın annesinin) adı ile başlanmalı aksi halde bu buyruklar geçersiz sayılmakta ve emirnameler Hatun ve Kağan tarafından ortak olarak yayınlanır, imzalanırdı. Hakanın haklarına hatun da ortak olur ve devlet yönetimini beraberce yaparlardı. Ayrıca yabancı devletlerin hariciyecileri ziyarete geldiklerinde bu elçilerin kabulü esnasında hakan ve hatun beraberce karşılarlardı.  Devlet töreninde ve gerçekleşen tüm etkinliklerde kadının önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koyan başkaca bir tavır ise hatunun bu esnada hakanın hemen yanında oturması ve siyasi manada tavsiyelerini hakana iletmesi örnek olarak verilebilir. Öyle ki, Çin ile gerçekleşen ilk barış metnini Hun devleti adına Metehan’ın eşi imzalamıştır. Ek olarak, Sabar hükümdarının vefat etmesi sonrası devletin başına borak hatun geçmiş ve devlet idare etme yeteneğine herkes hayran olmuştur. Borak hatun Bizans ile yapılan antlaşmayı direk kendi imzalamış ve devlet yönetme ünü herkesçe duyulmuştur.

Uygurlar henüz bir devlet halinde değilken, çeşitli savaşlara gark olmuşlardır. Bu esnada hakan savaşta iken, hakanın annesi Uluğ Hatun, halkın arasında meydana gelen anlaşmazlıklarla, uyuşmazlıklarla mücadele ediyor ve kanun karşıtı eylemlerde bulunanlara ceza uyguluyordu. Eski dönem Türk devletlerine bakıldığında kadın, sosyal manada birçok hakka sahipti ve yine o dönemde başka toplumlarda ve devletlerde boşanmak kolay ve sebep belirtilmeyen bir halde iken Türk devletlerinde boşanma önceliği kadınlarda idi, erkek kadını her istediği şart ve durumda boşayamıyordu. Fakat bu duruma rağmen eski Türk toplumunda boşanma yok denecek kadardır. Buna ek olarak kadınlar ayrıca haklara da sahipti, özel mülkiyet gibi, mal edinimi haklarının eski Türk devletlerinde olduğunu görmekteyiz. “Çin elçisi Vang Yen Tö seyahatnamesinde, Uygur hatunlarının at sürülerine sahip olduklarını yazmaktadır.”

İslamiyet öncesi Türk kadınlarının giyinme biçimlerinden bahsedecek olursak bu konuyla ilgili bilgilere yazıtlar, seyahatnameler ve duvar yazılarından ulaşmaktayız. İslamiyet öncesi dönemin insanları genellikle deriden giysiler giymekteydi. Fakat kadınlar başlarına deri ya da keçeden yapılan takke gibi başlıklar takmakta, ayaklarına çizme yerine “başmak” adı verilen ayakkabılar ve daha uzun şalvarlar giymekteydiler.

Dinin de etkisi olan İslamiyet öncesi Türk kadınlarının giyim-kuşam biçimini etkileyen en önemli unsurun diğer devletlerle olan ilişkileri olduğu denilebilir. Genel olarak süse düşkün olan kadınların o dönemde de süs için ipekten yapılan başörtü taktıkları ve kulaklarına da çeşitli taşlardan yapılma küpeler taktıkları görülmektedir. Başlarının açık olduğu görülen İslamiyet öncesi Türk kadınlarının saçlarını topuz yaptıkları ve “hotoz” adında başlıklar taktıkları da bilinmektedir. Omuzlarından ayak bileklerine uzanan kıyafetlerden giydikleri de görülmekte olan İslamiyet öncesi Türk kadınlarının bu kıyafetlerinin de süslü kumaşlardan yapıldığı anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak İslamiyet öncesi Türk kadınının hem devlet işlerinde hem de toplumsal yaşantıda önemli bir yere sahip olduğu açık bir şekilde görülebilir. Buna örnek olarak Dede Korkut Kitabı’nda yer alan at binme, kılıç ve ok atma yetenekleriyle savaşçı bir karakter olarak betimlenen “Selcen Hatun” gösterilebilir. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi İslamiyet öncesi Türk toplumunda kadınlar da erkekler gibi savaşçı özellikler göstermektedir. İslamiyet öncesi Türk kadınının fiziksel özelliklerini ise Harizmli ünlü Türk alim ve filozofu Zamahşeri’nin (1047-1131) Türk kadınları ile ilgili şiirlerinde anlayabiliriz. Bu şiirlerde İslamiyet öncesi Türk kadınlarının ince belli, orta boylu, uzun saçlı, çekik gözlü yay (keman) kaşlı ve gövdeleri de bacaklarından daha uzun olarak betimlenmiştir.

Türklerin İslamiyet’e geçiş sürecinde ve geçtikten sonra da Türk kadınlarının sosyal ve siyasi faaliyetlere erkekleriyle birlikte katıldıkları, mallarında tasarruf etmeleriyle birlikte topraklar üzerinde de hak sahibi oldukları görülmektedir. İslamiyet’in kabul edilmesiyle yeni anlayışların ortaya çıktığı ve bunların Türk toplumunda yer bulduğu görülmektedir. Ancak bu anlayışların kadın-erkek eşitliğini bozduğu söylenemez. Ayrıca aile hayatına kadınların yön vermesinin devam ettiği de anlaşılabilir. Genel olarak bütün dinlerde kadınlar erkeklerden daha geride tutulduğu, peygamberlerin de bu milletlere gönderildiği ve toplumun eşitlik seviyesini arttırmaya çaba gösterdiklerini söyleyebiliriz. Türklerin İslamiyet’e geçişiyle birlikte kadınlara karşı davranışların din ayrımı yapmayacak şekilde daha üst noktalara taşındıkları görülmektedir. Hatta erkekler Hristiyan kadınlarla evlenebilir ve Hristiyan eşlerine karşı dinlerini değiştirmeleri için baskı yapmazlardı. Bu örnekle kadınlara inanç özgürlüğünün sağlandığı açık bir şekilde görülmektedir.

İslamiyet’in kabulünden devam edecek olursak Türk kadınının, İslamiyet öncesinde olduğu gibi yönetim de söz sahibi olduğu görülmektedir. Fakat kadınların yönetimdeki etkin konumunun hep olumlu olduğu söylenemez. Örneğin Selçuklularda Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatun’un siyasi istekleriyle devletin parçalanmasında büyük rol oynadığı bilinmektedir.

Selçuklularda kadınlar yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi yönetimde büyük rol oynamışlardır. Selçuklularda Hatunların sadece sultan sarayının çevresinde değil ayrıca başka saraylarda da yaşadıkları görülmektedir. Kendilerine ait vezir, asker ve diğer görevlileri bulunan bu hatunların bazı zamanlarda sultana yardıma gittikleri de görülmektedir. Örneğin Tuğrul Bey, kardeşinin isyanını nedeniyle Hamedan’a giderken eşi Altuncan Hatun’a vezirleriyle beraber Bağdat’a gitmesini istemiş ve Altuncan Hatun’un da desteği ile Tuğrul Bey kardeşi İbrahim Yınal’ı yenmiştir. Bu hatunlara “Terken” ünvanı verildiği görülmektedir. Bunlardan başka bu hatunların “Hatun Divanı” olarak anılan divanları da bulunmaktadır. Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatun’un böyle bir divana sahip olduğu bilinmektedir. Ayrıca tarihte devlet başkanlığı yapan ilk kadınlarında Türklerden çıktığı da bilinmektedir. Buna Kutluk Türk Devleti’nin yönetici Türkan Hatun ve Delhi Türk Devleti’nde yöneticilik yapan Raziye Sultan örnek olarak gösterilebilir. 

Kadınların devlet yönetiminde makam sahibi olması devletin feodal bünyesinde yeni unsurlar eklemiş ve bu durumun olumlu-olumsuz sonuçları olmuştur. Nitekim Türk devletlerinde kadınların etkin olduğu dönemlerde kadınların savaş sebebi sayıldıkları da görülmektedir. Devletlerin aralarındaki ilişkileri pekiştirmek için siyasi yönde evlilikler yapması da yine kadının rolünü göstermektedir. Buna örnek olarak Sultan Alp Arslan’ın kız kardeşini dönemin Karahanlı hükümdarına gelin olarak vermesi ardından Karahanlı hükümdarı tarafından casuslukla suçlanarak döverek öldürmesi üzerine Sultan Alp Arslan sefere çıkmaya karar vermiş fakat kız kardeşinin eceli ile öldüğüne ikna edilmesi üzerine vazgeçmiştir.

Bu duruma olumlu bir örnek olarak bazı kaynaklarda Rus yanlısı olarak bahsedilen ve henüz on beş yaşında tahta geçen Kazan Hanı, Can Ali Han ile evlenen Süyün Bike gösterilebilir. Bu evlilik Kazanlılar ile Nogaylıları birbirine yaklaştırmış ve bu evliliğinde amaç için yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu evlilikten kısa bir süre sonra Can Ali Han kendi halkı tarafından öldürülmüş fakat Süyün Bike’nin hikayesi burada bitmemiştir. Dul kalan Süyün Bike daha sonra imparatorluğun varisi olan Sefa Giray Han ile evlendirilmiş fakat Sefa Giray Han’da evliliklerinden kısa bir sonra vefat etmiştir. Bunun üzerine Süyün Bike’nin iki yaşındaki oğlu Ötemiş Giray’ın han ilan edildiği görülmektedir. Henüz iki yaşından olan oğlunun devlet yönetimine bakacak yaşta olmamasından dolayı annesi Süyün Bike devlet işlerini yönetmiştir. Süyün Bike cesareti ve zekâsı ile Kazan Hanlığı’nın en saygı duyulan ve sevilen kadınlarından biri olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde kadının rolünden bahsedecek olursak devletin ilk yıllarından kadınların dokumacılık ve bunun gibi el işleriyle uğraşabildiklerini görmekteyiz. Tarımla ilgili işlere de yardım ettiği görülen kadınların ayrıca pazara gidebilme özgürlüklerinin de olduğu görülmektedir. Daha sonra Yıldırım Beyazıt döneminde sarayın özel bir alan olmaktan çok insanların eğlendiği bir yer olduğu görülmektedir. Netice de kadına olan tabularında değişmeye başladıkları da görülmektedir. Dolayısıyla merkezdeki kadınlarla köy kadınlarının yaşantısından farklılıkların ortaya çıktığı görülmektedir. Kırsal alanlardaki kadınların daha özgür oldukları, büyük şehirlerdeki kadınların ise sadece ev hanını oldukları görülmektedir. Saraydaki kadınların ise özellikle Osmanlı Devleti ile Türk yaşantısında yer bulan haremde padişah hatunlarının dışa kapalı bir biçimde yaşamaya başladıkları görülmektedir. Harem hakkında bilgi sahibi olmak sıradan insanlar için imkânsız gibiydi hatta sadece erkekler değil aynı zamanda önemli kadınlar haricinde kimse haremin içini bilemez gibiydi. Acil durumların dışında hareme doktor haricinde erkek hiç kimsenin giremediği bilinir. Yine doktor girdiği zaman da hastayı göremediği ve kadının hastalıkla ilgili gereken yerlerine yalnızca örtü üzerinden dokunduğu bilinir. Aynı şekilde haremden çıkmakta çok zordu ve yalnızca bahçeye padişah istediği zaman hiç kimsenin göremeyeceği şekilde çıkılabilirdi.

Yine Osmanlı Devleti’nde kadın ve erkeğin dünyalarının ayrı olduğu görülür. Erkeğin daha özgür kadının ise daha kısıtlı alana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Osmanlı mahallelerinde çıkmaz sokakların olması kadınları kısıtlamaya yönelik bir uygulamaydı. Bu kısıtlamanın kadının aile hayatını, eğlenme şeklini, giyim tarzını ve sosyal hayatını değiştirdiği söylenilebilir. Yani Osmanlı ailesinde kadının eski Türklere kıyasla ikinci plana atıldığı görülmektedir. Bu durumun yalnızca Türk olanlar için geçerli olduğu söylenemez. Nitekim diğer milletlerden olan kadınlarında aynı muameleyi gördükleri görülmektedir. Fakat bu durum kadınların özgürlüklerinin tamamen elinden alındığını da göstermez. Örneğin Osmanlı kadınlarının rahatlıkla dini ayinlere katılabildikleri görülür. Hatta bazı özel günlerde Müslüman ve Hristiyan kadınların birlikte kutlama yaptıkları bilinir. Ancak ulaşım konusunda kadınların hayvana binmeleri yasaktı. Gidecekleri yerlere o dönemdeki arabalarla gittikleri görülmektedir. Bu arabaların etrafı tahtalarla kapalı, kafes pencerelere sahiptir. Yalnızca vezirlerin ve devletin önemli kişilerinin eşleri tarafından kullanıldığı görülmektedir. Kadın ve erkeğin aynı arabada birlikte yolculuk etmeleri yasaklanmıştır.

Osmanlı Devleti’nde kadınların eğitimi konusuna gelecek olursak eğitimi sadece dini konular üzerinden aldıkları görülmektedir. Saray kadınlarının dışındaki kadınların başka bir tarzda eğitim alabildikleri görülmemektedir.  Ancak saray kadınlarının da bu eğitimleri kişisel tatmin veya boş zamanlarını geçirebilmek için aldıkları görülmektedir. Osmanlı da kadınların eğitimlerinin bu kadar kısıtlanması iş kadınlarını ortaya çıkarmıştır. Ancak bu kadınlarında yine saray halkından oldukları görülmektedir.

Tüm bunlara rağmen çekinmeden yabancı erkeklerle görüşme şansına sahip olan sultan eşleri için aynı durumlar geçerli olmamıştır. Toplumdan uzak bir şekilde yaşamayan sultan eşlerinin özellikle Osmanlı dışından gelen önemli kişiler için iltifatta bulundukları ve onları en iyi şekilde karşılamış oldukları görülmektedir. Hatta kendi adlarına çeşmeler, köprüler ve mescitler yaptırdıkları görülmektedir.

Özellikle Osmanlı Devleti’nin topraklarının artmasının sonucuyla medeniyetin Osmanlı Devleti’nde bulunduğu düşüncesi, devletin batıya kapalı bir biçimde yaşamasına sebep olmuştur. Eski Türklerden Osmanlı Devleti’ne kadar geçen sürede bazı gelenekler zaman içerisinde değişmiştir. Bunlar arasında en önemlilerinden birisi kadına yöneltilen bakış açısının değişmesidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, kadın artık mahrem olarak görülmeye başlanmıştır. Kadınlarla ilgili fermanlar yayınlanmış ve bunların içeriğinde nerede nasıl giyineceği, erkeklerle ilişkileri ve kıyafetlerine kadar kısıtlamalar getirildiği görülmektedir. Osmanlı padişahlarından III. Osman’ın dışarıya çıktığı zaman kadınların dışarıda gezmesini yasaklamıştır. Ayrıca kadınların açık giyindiğine dair dedikodular çıkması sonucunda kadınların kıyafetlerine de kısıtlamalar getirilmiş ve kayığa binmeleri yasaklanmıştır. Sultan III. Selim ise kadınlara açık elbiseler dikmemesi için terzileri uyarmıştır. Bunlardan başka evlerin pencereleri, dışardan görünmeyecek şekilde örüldüğü görülmektedir. Ayrıca boğazdan geçen kayıkçıların evleri görme ihtimaline karşı boğaz kenarındaki yalıların yüksek duvarlarla kapatıldığı da görülmektedir. Kadınların başlıca eğlence kaynaklarının komşular arası ziyaretler, hamamlar ve mesire yerleri olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bunları yaparken bile erkek ve kadın ayrımının yapıldığı görülmektedir. Yalnızca günlük yaşamda değil öldükten sonra bile kadın ve erkek ayrımının ölen kişiler için uygulandığı görülmektedir. Buna mezar taşlarının bile farklı şekilde tasarlanmasından ulaşabiliriz.

Osmanlı kadını, Tanzimat dönemine kadar bazı konularda kısıtlanmış bir şekilde yaşamını sürdürdü. Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemiyle birlikte artık devlet içinde bazı değişikliklerin mecbur hale geldiği görülmektedir. Bu değişikliklerin arasında kadınların sosyal hayattaki konumunun da olduğu görülmektedir. Ülke içerisindeki gelişmeler doğrultusunda, mevcudiyetlerini II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte ortaya çıkarmaya başladıkları görülmektedir. Artık bazı haklara sahip oldukları görülmektedir. Kızlar için eğitim başladığı ve miras hakları doğduğu görülmektedir. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte kadınların çalışma hayatında da var olabildikleri görülmektedir. Özellikle savaşa giden erkeklerin yerine boş kalan memurluklara yerleştirilmişlerdir. Yani erkek sayısının azalması kadınların çalışmasına olanak sağlamıştır denilebilir.

Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla birlikte Osmanlı Devleti batının üstünlüğünü kabul etmiş ve yenileşme ve batılılaşma politikalarını kabul etmiştir. Tanzimat Fermanı’nı izleyen süreçte Islahat Fermanı ilan edilmiş ve daha sonra bunların gelişimiyle 1. Ve 2. Meşrutiyetler ilan edilmiştir. 2. Meşrutiyet’in ilanı ile bu yenileşme ve batılılaşma hareketi büyük bir ivme kazanmıştır. 2. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Türkiye’de özgürlük havasının esmesi gazete ve dergilerin sayısında hızla artışa yol açmıştır. Yine bu özgürlük havası içerisinde birçok dernek kurulmuş ve evrensel insan haklarının önemi artmıştır. 2. Meşrutiyet’in getirileri arasındaki en önemli meselelerden biriside şüphesiz kadınlara verilen haklardır. Bu hür ortam sayesinde kadın hakları ilk defa hukuk önünde tartışılabilmiş ve bu alanda dönem için gerekli adımlar atılmıştır. Kadın hakları ile ilgili olarak ilk teşebbüs evliliğin düzenlenmesi adına olmuştur. Evlilik için belli bir yaşın üzerinde olma şartı getirilmiş ve evlilik müessesesi kamusallaştırılmıştır. Aynı zamanda boşanma ile ilgili konularda gün yüzüne çıkartılmış ve bu konuda da yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Osmanlı toplumunda bir yüzyıl boyunca batıyı örnek alması ile kadınlara verilen haklar karşılaştırıldığında doğru orantılı bir artış olduğu görülmektedir. II. Meşrutiyet’in ilanından önceki süreçte kadınlara verilen haklar genel itibariyle toplumun en önemli yapısı olan aile üzerine yapılan değişikliklerdi. II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında oluşan süreçte kadının toplumdaki yerine ve siyaset arenasındaki yerine yönelik olmuştur. Bu dönemde Batı toplumlarında kadın hakları gelişimi bir fikri zemin kazanmıştır. Bu fikri zeminin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi genel anlamda erkek entelektüeller tarafından yapılmıştır. Bu entelektüellerin dayandıkları ana fikir ileride yaşanacak olan modernleşmenin kadınların vasıtasıyla yapılacağı fikriydi. Fakat Osmanlı toplumunun çoğunluğunun Müslümanlardan oluşu ve tutucu bir yapı olması hasebiyle kadınlar siyasi meselelere çok fazla karışmamışlardır. Fakat II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte bu yapı büyük çapta değişim göstermiştir. Bu dönemin yazarları ve düşünürleri tarafından Osmanlı kadınının haklarını ve özgürlüğünü kazanması yolunda fazlasıyla destek olmuşlardır.

Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte kadının toplumdaki ve siyasal hayattaki yerinde büyük değişimleri yaşanmıştır. Kadınlara haklar ve özgürlüklerin verilmesi, yasalar ile güvence altına alınsa da bunun topluma mal edilmesi devlet tarafından kadın ve erkeğe sürekli olarak eşit muamele gösterilmesiyle başarılmıştır. Kadının toplumun en önemli kurumu olan ailenin içerisindeki rolü ve toplumun mimarı olarak sayılması yeni kurulan Cumhuriyet için önemli görülmüştür. Atatürk’ün bu konuda ifade ettiği; “erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” Deyişi bu meseleye en güzel örnek teşkil etmiştir. Cumhuriyet kuruluşu ile birlikte kadınlara belli bir aşamalı süreç içerisinde haklar verilmiştir. Yeni oluşturulan Türk Medeni Kanunu ile birlikte kadın ile erkek devlet nezdinde tamamen eşit addedilmiştir. Yine medeni kanun ile birlikte kadınların, erkekleri ile eşit olarak miras alması yasalaştırılmıştır. Bununla birlikte kadınların eğitim ve öğretime katılmalarıyla sosyal yapı içerisine dahil olmuşlardır.

Mustafa Kemal Atatürk sıkça kadın ve erkeğin eşit olduğunu söylemiştir. Atatürk’ün bu konuda TBMM’de yaptığı söylemlerde dile getirmiştir. Atatürk, Türk kadınının önemini ve verdiği kıymeti Konya’da Kızılay Kadınlar Şubesince düzenlenen çay etkinliği esnasında şu sözlerle dile getirmiştir: “(…) Bu son yılların inkılâp hayatında, ateşli fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren kararlı çalışma hayatında, her millet bireyinin çalışması, gayreti, emeği, fedakârlığı geçmiştir. Bunlar içinde en fazla yüceltilmesi, anılması ve daima teşekkür ile tekrar edilmesi gereken bir emek vardır ki, o da, Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim” diyemez. (…) Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeğe gerek yoktur. Bizim milletimizde kadın, eskiden bu önemi gerçekten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin ve olayların tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en önemlisi kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi. Gerçekten Türk milletinin bütün dünyada yalnız Asya’da değil Avrupa’da bile büyük üstünlükler göstermiş olması, gösterişli hareketler yapmış olması, hep öyle kıymetli ataların faziletli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve fazilet aşılaması sayesinde idi. Zaman ilerledikçe, uygarlık dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin zorluklarını biliyoruz. Anaların bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gereken kaliteye sahip evlat yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için çalışan bir parça haline koymak, pek çok yüksek vasıfların sahibi olmaya bağlıdır. Bundan dolayı kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha fazla bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar. (…)”.

Mustafa Kemal Atatürk bu reformlarla sabit kalmamış, sosyal ve siyasi arenada kadınları ve erkekleri aynı eşitlikte olmalarını sağlamak adına bir takım yenilikler getirmiştir. Misal olarak 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat kanununun kabul edilmesiyle eğitim alanına kadınlar tam ve eşit olarak girmiştir. Kadınların sosyal ve siyasal hayattaki verilen en önemli hakkı şüphesiz seçme ve seçilme hakkıdır. İlk etapta kadınlara sadece belediye meclislerinde seçilme hakkı tanınmış, daha sonra 1934 tarihinde milletvekili olarak seçilme hakkı verilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk kendi yaptığı inkılaplardan en önemlisini kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkı olduğunu söylemiş ve Türk kadınının, Avrupalı kadınlardan üstün olduğunu dile getirmiştir.

Sonuç olarak, Türk medeniyetinin oluşumunda, kültür tekliğinde ve devlet geleneğinde zaman içerisinde bir takım değişikliklerin meydana gelmesine rağmen kadın, Türk devletinde ve toplumunda ehemmiyet arz eden bir konuma sahip olagelmiştir. Kadın her daim Türk devletinde ulu ve muazzam bir varlık adlandırılmış, annelik gibi kutsal bir vazifenin temsilcisi olması nedeniyle özel bir konuma sahip olmuştur. Çünkü devleti oluşturan milletin, toplumu oluşturan bireyin ilk çevresel dairesi ailedir, bu aileyi meydana getiren ve devamlılığı sağlayan ise annedir. Anne yaşarsa ve kadın yaşarsa devlet de yaşar. Devletler devamlılığını kültürel ve ananevi yapıları sayesinde devam ettirdiklerinden, kadınların, Türk devletlerinde ki konumu, sosyal hayatta erkeklerle aynı yerdedir.  Eski Türk devletlerine bakıldığında kadın, toplumda ve devlet yönetiminde temel bir işlev görmüş, devlet aygıtını yönetme ödevini dahi üstlenmiştir.  Bu ödevlerin arasında orduya komutanlık etmekten tutun toplum refahı ve huzuru adına her işlevin içerisinde hiçbir vazifeden kaçmamıştır. İslamiyet sonrası Türk toplumlarına bakıldığında, Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında manevi bir rol üstlenen kadın, eşine büyük katkılar sunan ulu bir varlık olarak yerini almıştır.

Osmanlı devletinin kuruluşu, Türk bağımsızlık mücadelesi, kuvvacı bir direnişle cumhuriyetin kuruluşuna bakıldığında kadının toplumsal değeri yerini korumuş ve ortaya koyulan başarıda kahramanlıkları ile kadın önemli bir unsur olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşunda verilen mücadelenin manevi ve fiili temelini kadınlar oluşturmuştur. Öyle ki cepheye silah ve mermi taşıyan, evlatlarını vatanına adayan kadınların hikâyesi ile tarihin yazılmasında esas unsur olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte kadına önem verilmesi gerektiğini ortaya koyan kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk, kadınların modern zamanlarda uluslaşma sürecinde aşama aşama özgürlüklere ve bir takım haklara sahip olmasına çaba harcamış ve bir takım ilerlemeler kaydedilmesine vesile olmuştur. Böylece kadınlar, sosyal hayatın ve toplumun her katmanında söz sahibi olmuş ve olmaya da devam etmiştir.  Oryantalist bakış ile birçok kaynakta, Türk devletinde kadının değersiz olduğu ortaya konulsa da, gerçek odur ki tarihin her safhasında Türk devletlerinde ve toplumlarında kadının önemli bir varlık olması ve devamlılığı başka hiçbir toplumda bu kadar eski değildir. Böylesine bir değer kümesine sahip olan Türk kadını bu zarafetine benzeri olmayan cesareti ve asaleti ile bütünleştirdiğinden Türk kültür dairesinde, toplum ve devlet geleneğinde kadının konumu ve verilen önem daha anlaşılır bir biçimde ortaya konulacaktır.  Öyle ki ehemmiyet aruz,  Tomris Hatun’dan Umay Ana’ya, İl bilge Hatun’dan Selcen Hatun’a, Altuncan Hatun’dan Süyün Bike’ye, İpar Hatun’dan Nene Hatun’a değin var olmuştur. Türk kadını geçmişte olduğu gibi günümüzde de devlet aygıtını yöneten organizmalar içerisinde yüksek kademede ve önemli konumlarda görev üstlenmektedir. Bu ise kadının öneminin Türk medeniyetinde artarak devam ettiğini ortaya koymaktadır. Mazisi ve tarihi en köklü olan medeniyetlerin başında gelen Türk ulusu, tarihi olarak ortaya çıkan tüm bileşenlerinde kadının toplumsal konumu ve önemi değerlendirilecek olursa, kadın önemli oldukça, değer verildikçe toplumlar gelişir ve ilerleme kaydederler. Bu sebepledir ki, eski Türk devlet geleneği ve kültür diyalektiği kadının siyasi, sosyal ve ekonomik olarak önemli bir konumda olduğunu, dünyada birçok medeniyet ve devletten önce ortaya koymuştur. Öyle ki bu devletlerin de ilham kaynağı olmuş ve kadınların bir takım hak ve özgürlükleri başkaca coğrafyalarda elde etmesine öncülük etmiştir.

 

BÖLÜM 2: ŞİDDET

 

2.1.Şiddetin Tanımı

Türk dilinde şiddet kelimesi, Latincede zor ve güç anlamındaki “Vis” kökünden gelmekte ve İngilizcede ise “Violence”  kelimesinden gelmektedir. Yani başka bir bireye iradesini dayatmak ve birey üzerinde kontrol sağlamak olarak da görülmektedir. Günlük yaşantımızda ise şiddet, bireylere cinsel, fiziksel veya ruhsal olarak zarar veren ya da zarar verme ihtimali olan her türlü davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır (Dünya Sağlık Örgütü, 2021). Şiddet bireye, şartlara, mekâna, zamana ve ilişkilere göre değişen bir kavramdır. Şiddet, insanlık tarihi boyunca varlığını sürdürmüş ve farklı şekillerde tezahür ederek ve artarak devam etmiştir. (Casique ve Furegato, 2006: 951). Fakat erkekler tarafından kadınlara uygulanan şiddet birçok toplum tarafından yıllarca görmezden gelinmiş hatta kültürel gerekçelerle normal kabul edilmiştir. Bu durumu farkındalığın olmayışından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Kadına yönelik şiddet tüm toplum ve coğrafyalarda ilk çağdan ortaçağa kadar ve hatta gelişmiş sanayi ülkelerinde bile var olmuştur. (Counts vd. 1992: 280). Kadına yönelik şiddet deyince kadınların cinsiyet ayrımından kaynaklı eşit muamele görmemesi ve cinsel, fiziksel, psikolojik veya ekonomik olarak mağdur edilip, zarar görmesiyle baskılanması ve acı çekmesi sonucunu doğuran eğilim ve davranışlardır. Kadına yönelik şiddet; yalnızca aile içerisinde gerçekleşen bir durum değildir. Kadına yönelik şiddeti işyerinde, sokakta, kamusal ve toplumsal alanlarda da görmekteyiz.

2.2. Şiddetin Sınıflandırılması

Dalberg ve Krug şiddeti failine göre bireysel (self-directed), kişilerarası (interpersonal) ve kolektif (collective) olarak sınıflandırılmaktadır (Akt. Karslı,2016).

        

Kadına Şiddetin Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Sınıflandırılması (Akt. Krantz & Gorcia-Moreno, 2005)

Tablodan hareketle; bireysel şiddetin intihar girişimi ve kendine zarar verici davranışlar olarak ikiye ayrıldığı görülmektedir. İkinci bir şiddet tipi olan kişilerarası şiddette de failler toplum ile aile/partner olarak ikiye ayrılmaktadır. Özellikle aile içi şiddette çocuklar, genç kızlar ve yetişkin kadınlar kurban olarak görülmektedir. Son tür olan kolektif şiddet ise kendi içinde üçe ayrılır: Sosyal, politik ve ekonomik şiddet. Örneğin organize gruplar ve terör örgütleri tarafından uygulanan şiddet sosyal şiddetken; politik şiddet savaşları içeren bir şiddet türüdür (Karslı, 2016). Ekonomik şiddette ise ekonomik faaliyetleri bozma, hizmetlere erişimi engelleme gibi kötüye kullanımlar söz konusu olabilir (Karslı, 2016). Bahsi geçen sınıflandırma biçimi her yaş grubundan kadın ve erkek için geçerlidir (Krantz & Garcia-Moreno, 2005). Ayrıca grup şiddeti içinde mağduriyetin de acı bir tablosudur.

                          

Hedefine göre şiddet türleri sınıflandırması (Karslı,2016)

 Hedefine göre şiddet bağlamında ise iki grup vardır: Amaçsal ve araçsal şiddet (Karslı, 2016). Amaçsal şiddet doğrudan karşı tarafa zarar verme niyeti taşırken araçsal şiddet daha çok başka bir hedef uğruna bireyleri mağdur eder (Karslı, 2016).

         Literatürde şiddetin daha çok tabiatına göre sınıflandırıldığı görülmektedir. Hem ulusal hem uluslararası mevzuatta şiddetin yalnızca fiziksel değil; psikolojik, ekonomik veya cinsel olabileceği de belirtilmiştir (T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2016).

Tabiatına göre şiddet sınıflandırması (T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2016)

T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafınca hazırlanan 2016-2020 Kadına Şiddetle Mücadele Eylem Planı Bildirisi’nde (2016) şiddetin türleri şu şekilde tanımlanmıştır:

  1. Fiziksel şiddet: Bireylerin vücut bütünlüğüne karşı yapılan her tür davranıştır. Bireylerin fiziki olarak bir zarar görmesi durumu uygun olmayan hayat koşullarında yaşamaya zorlama, namus ve töre cinayetinde kurban olma gibi durumları kapsamaktadır.
  2. Cinsel şiddet: Bu şiddet türü bir kişinin diğerini o kişinin rızası olmamasına rağmen cinsel birleşmeye zorlaması ya da cinselliği tehdit, baskılama ya da karşı tarafı kontrol altına alma eylemlerini içermektedir.

iii. Psikolojik şiddet: Bir bireyin mağdur kişiye bağırması, onu alaya alması veya küçük görmesi, korkutması, küfür etmesi; o kişinin nasıl giyineceği konusunda baskı kurması, kimlerle görüşeceği konusunda otoriter tutum sergilemesi gibi bazı davranışlar psikolojik şiddetin yansımalarıdır.

  1. iv. Ekonomik şiddet: Bireylerin iradesi dışında çalıştırılması, ekonomik özgürlüklerinin alıkonması, işe girmesinin ya da işinde çalışmasının, evin ya da kendisinin ihtiyaçlarını karşılamasının engellenmesi, dilendirilmesi gibi durumlar ekonomik şiddet örnekleridir.

 

2.3. Şiddetin Nedenleri

 

T.C. İçişleri Bakanlığı’nın proje sahibi olduğu ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2013 yılında uygulamaya koyulduğu “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Projesi”  raporunda aile içinde kadına yönelik şiddeti sürdüren risk faktörlerinden bahsedilmektedir.  Aşağıdaki tabloda ise bu risk faktörleri “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi” adlı projenin bilgilendirme kitapçığından hareketle özetlenecektir.

     

 Kadına yönelik şiddetin genel sebepleri (Ayman & Şenol, 2013)

 

2.3.1 Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Psikoloji Bilimi Açısından Açıklanması

Bir bireyin diğerlerine göre daha fazla saldırgan tutum gösterme eğilimi Psikoloji biliminde araştırmacılar tarafından çeşitli perspektiflerle araştırılmıştır. Bu başlıkta ilgili perspektiflerle ifade edilecektir.

Biyolojik Sebepler

Biyolojik olarak adlandırılan sebepler altında nörolojik, kimyasal ya da fiziksel tüm etmenler bulunmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde saldırganlığın ya da şiddetin sebeplerine bir perspektif de biyolojik açıklamalardan gelmektedir. Araştırmacılar saldırgan tutumlarda bazı beyin aktivitelerinin öneminin altını çizmektedir. Duygu merkezimiz olan limbik sistemdeki amigdala, hipotalamus, hipokampüs gibi bölgeler duyguları ifade etmemizi ve yönetebilmemizi sağlar (Gerrig, 2013). Gerrig’ göre (2013), kontrol edilmemiş ve yüksek derecede olan saldırganlık nedeniyle beyinde duygu yönetiminden sorumlu olan bu bölgenin işleyişi durur. Bu nedenle öfkesini kontrol edememiş bireyler bu öfkelerini kontrol etmemeleri sebebiyle saldırgan davranışlar gösterme eğilimine düşer. Biyolojik yaklaşım içerisinde önemli olan bir diğer faktör ise serotonin seviyesi ile ilgilidir. Beyindeki serotonin seviyesinin uygun düzeyde olmaması beynin olumsuz duyguları yönetebilmesini engellemektedir (Siever, 2008). Serotonin hormonunun genetik ya da çevresel sebeplerle düşüyor olması da bireylerin saldırgan davranışlarının artmasına neden olabilir

Kişilik Örüntüsü ve Ahlak Anlayışı

Bazı kişilik özelliklerinin çevresel etkilerle beraber şiddet davranışına neden olduğu çeşitli araştırmalarla gösterilmiştir. Örneğin Fountoulakis ve arkadaşları (2008), alan yazından hareketle kişilik bozuklukları ile şiddet davranışı arasında bir ilişki olup olmadığını incelemişlerdir. Bu araştırma sonucunda özellikle antisosyal ve borderline kişilik örüntüsüne sahip bireylerin özellikle madde kullanımına sahip olduğunda şiddet gösterme eğilimlerinin arttığını raporlanmıştır (Fountoulakis ve arkadaşları, 2008). Esasında bu çalışma kişilik bozukluklarına yaptığı atıftan ziyade madde kullanımının bir psikolojik bozukluğun şiddetini arttırarak şiddete neden olması yönüyle önemlidir.

Birtakım kişilik özelliklerinin yukarıda bahsedilmiş olan içgüdüsel yahut araçsal saldırganlıkla ilişkili olduğu raporlanmıştır (Gerrig, 2013). Bu noktada içgüdüsel ve araçsal saldırganlığın tanımını ve ayrımını yapmakta fayda olacaktır:

  • İçgüdüsel saldırganlık (Impulsive aggression): Bir durum karşısında bireylerin duygularının harekete geçmesi neticesinde doğal olarak ortaya çıkan öfke.
  • Araçsal saldırganlık (Instrumental aggression): Saldırganlığı istenilen hedefe ulaşmak için aracı olarak kullanma. Örneğin erkek egemen toplumda yetişmiş bir erkeğin eşi üzerinde baskı ve otorite kurmak için fiziksel şiddeti kullanması araçsal saldırganlığa bir örnektir.

Caprara ve arkadaşları (1996), içgüdüsel saldırganlık eğilimi daha yüksek olan katılımcılarda çeşitli durumlara farklı duygusal tepkiler verebilme oranının da daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Aracı saldırganlık oranı daha yüksek olan bireylerin ise şiddete olan tutumlarının daha olumlu olduğu, gerektiğinde şiddetin kendilerini savunmak, istediklerini gerçekleştirebilmek için yalnızca bir aracı olduğunu raporladıkları belirtilmiştir. Ayrıca yine aracı saldırganlık puanı daha yüksek bireylerin saldırgan davranışları için ahlaki sorumluluk kabul etmedikleri de görülmüştür.

         Saldırganlık en düşük düzeyde her bireyin doğasında var olsa da kontrolsüz seviyede olan, şiddet uygulamaya neden olan saldırganlığın kişilik ve düşük ahlaki sorumluluk ile ilgisi olduğu belirtilebilir (Caprara ve ark., 1996).      

Erken Çocuklukta Bağlanma Problemleri ve Şiddete Maruz Kalma

Yapılan bazı çalışmalara göre erken dönemde şiddete maruz kalan çocukların yetişkin olduğunda aile içi sorunlarını şiddet ile çözmeye çalışma eğiliminin arttığını göstermektedir (Zara-Page & İnce, 2008). Bu durumu Albert Bandura’nın (1977) Sosyal Öğrenme Kuramı ile açıklamak mümkündür. Altıparmak’a göre (2018) şiddet ekonomik veya kültür olmak üzere çok farklı durumlardan beslenen bir parazit gibidir. Bahsi geçen bu şiddet paraziti taklit etme/modelleme yoluyla edinilmiş bir davranış olarak nesilden nesle aktarılabilmektedir (Altıparmak, 2018). Yan, çocukların sosyalleşmeye başladığı en küçük yapı birimi olan ailede öğrendikleri davranışlar Sosyal Öğrenme Kuramı’na göre modelleme yöntemi ile davranışa dökülür (Bandura, 1977). Örneğin çocukluğundan beri aile içi çatışmaların şiddet yoluyla çözüldüğünü gören bir çocuğun yetişkin olduğunda kendi hayatında sorunları veya çatışmaları çözmesi için şiddet yöntemini normalleştirmesi ve kullanması olasıdır. Çalışmalar çocukları disiplinli bir şekilde yetiştirme niyetiyle uygulanan hafif boyutlu bir şiddetin dahi şiddeti hoş görme konusunda bir sürekliliği olduğunu göstermektedir

Saldırganlığı bir diğer Psikoloji Kuramı olan Psikanalitik perspektif içsel etmenlerle açıklar. Freud’a göre saldırganlık doğuştan içgüdüsel olarak ortaya çıkan bir olgudur (Ovacık, 2008). Freud insanın yaşam ve ölüm içgüdülerine sahip olduğunu savunur; yaşam içgüdüsü cinsel gerilimi azaltmayı ve hazza ulaşmayı hedeflerken ölüm içgüdüsü saldırganlık ile ortaya çıkar (Yazgan-İnanç & Yerlikaya,2016).  Bowlby’nin Bağlanma Kuramına göre ise geçmişte ebeveynleri ile kaygılı bağlanma deneyimlemiş bireyler yetişkinlikte bağlanmaktan çekindikleri kişilere şiddet gösterme eğilimde olabilmektedir (Zara-Page & İnce, 2008).

Şiddet uygulan bireylerin öyküsüne bakıldığında hepsinin de çocuklukta şiddete maruz kaldığı kesin değildir (Zara-Page & İnce, 2008).  Dolayısıyla bireylerin erken dönemde şiddete maruz kalması yetişkinlikte her zaman şiddet uygulayan bir birey olmasına sebep değildir ancak erken dönemde şiddete maruz kalmak gelecekte şiddet uygulayan bir birey olması için anlamlı bir risk faktörüdür.

Şiddetin Nedenlerine Geniş Bir Perspektiften Bakış: Heise’nin Ekolojik Modeli

Cinsiyet temelli şiddetin açıklanmasına Heise çok yönlü bir açıklamayı Ekolojik Model ile getirmektedir. Bu modele göre şiddet, kişisel, durumsal ve sosyokültürel etmenlerin bir araya gelerek etkileşime girdiği karmaşık bir süreçtir (Heise, 1998).

Ekolojik Model’e göre (1998) bireysel tarihçe, mikrosistem, eksosistem ve makrosistem olmak üzere dört çeşit ekosistem vardır. Bireysel tarihçe ekosisteminde bireyin erken dönemde baba figürü ile olumsuz yaşantıları (örneğin reddedilme), aile içi şiddete ve istismara maruziyet gibi durumlar yer almaktadır. Mikrosistem içerisinde ise babanın aile içindeki tutumları (örneğin dominant olma), aile içinde alkol ve madde kullanımı, eşler arasında yahut diğer aile bireyleri arasında yaşanan işlevsel olmayan çatışma çözüm stilleri vardır. Bireyin içinde bulunduğu sistemleri de kapsayan ve etkileyen eksosistemde ise işsizlik, ekonomik bunalımlar, ailenin ya da kadının sosyal destekten mahrum kalması gibi durumlar vardır. Son olarak ise makrosistem düzeyinde şiddetin, saldırgan davranışların erkekliğe özgü “normal” tutumlar olduğuna dair inançlar, çatışma çözümlerinde şiddeti işlevsel bir çözüm yolu olarak seçme, kalıplaşmış ve değişimi olmayan cinsiyet rolleri gibi sosyal normlar bulunmaktadır. Dolayısıyla, makrosistem ekseni eksosistemin özelliklerini şekillendirmekte; bu durum mikrosistemlere yansıyarak bireyleri etkilemektedir. Bu açıklamayı ifade etmesi yönüyle Heise’nin modeli kadına yönelik şiddete en kapsamlı açıklama getiren yaklaşım olarak kabul edilebilir (Yılmaz & Karakuş, 2019).

Heise’nin Ekolojik Modeli ve Açıklaması (1998)

Bireysel Tarihçe

·       Çocukken evlilik içi şiddete şahit olma

·       Çocukken istismara maruz kalma

·       Babanın yokluğu veya baba tarafından reddedilme

Mikrosistem

·       Ailede erkek otoritesi

·       Aile bütçesinin erkek tarafından kontrol edilmesi

·       Alkol kullanımı

·       Evlilik içi çatışmalar

Eksosistem

·       Düşük sosyoekonomik durum/İşsizlik

·       Kadınların ya da ailenin sosyal destekten mahrum kalması

·       Suça teşvik eden bağlantılar

   Makrosistem

·       Kadının erkek tarafından domine edilmesi

·       Saldırganlık ve şiddete “erkeklik” rolü yüklenmesi

·       Kalıplaşmış cinsiyet rolleri

·       Şiddeti kabul etmek

·       Fiziksel cezaları kabul etmek

 

 

 

 

 

 

 

 

Risk Faktörlerini Önlemek Mümkün mü?

Şiddet Failinin ve Mağdurunun Kişisel Özellikleri

Balkan Göçmenleri İktisadi Araştırma ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı (BİSAV) Kadın Akademisi Türk Kadını Güçlendirme Eylem Planı (2021), şiddetin faili ve mağduruna dair birtakım kişisel özelliklere dair saptamalarda bulunmaktadır. Bu başlıkta bu kişisel özellikler BİSAV’ın Türk Kadınını Güçlendirme Eylem Planı (2021)’ndan hareketle ve alan yazındaki ilgili çalışmalardan madde madde olacak şekilde örnekler verilerek özetlenecektir.

Kişisel özelliklerin saptanması, şiddet için olası risk faktörlerini keşfetmek ve erken müdahale için önem arz edebilir.

Şiddet Eğilimi Olan Bireylerin Özelikleri:

  • Düşük benlik saygısı veya aşırı narsistik eğilim (Ostrowsky, 2010)
  • Sıklıkla terkedilme, kayıplar, bağımlılık, güvenlik duygusunda azalma, mahremiyet ile ilgili sorunlar yaşaması (Zara-Page & İnce,2018; Doumas ve arkadaşları,2008)
  • Kişilik bozukluğu psikopatolojisi (New ve arkadaşları,2009)
  • Engellenmeye karşı düşük tolerans gösterilmesi (kolayca sükûnetini kaybetme) (BİSAV Türk Kadını Güçlendirme Raporu,2021)
  • İstismar ve şiddetin bulunduğu ailelerde büyüme (Breiner, 1978; Zara-Page & İnce,2008)
  • Kendi davranışları ile ilgili inkâr, küçümseme, iddiacı ve yalana yönelme şeklinde bir tutuma sahip olma (BİSAV-Türk Kadını Güçlendirme Raporu,2021)
  • Cinsiyet rolleri kalıpları konusunda katı bir tutum sergileme (Zara-Page &İnce,2008)
  • Sıklıkla kendisini “özel” olarak görme, koruyucu ve bakım verici olarak özel ilgiye hakkı olduğunu düşünme (Ostrowsky,2010)                   
  • Anormal düzeyde kıskançlık (Örneğin, birlikte olduğu kişinin sürekli kendisiyle birlikte olmasını veya nereye giderse gitsin, haber vermesini bekler.) (BİSAV-Türk Kadını Güçlendirme Raporu,2021)
  • Psikotik olarak ifade edilebilecek duygusal farklılıklar (Breiner,1978)
  • Şiddete yönlendiren bir sosyal çevrede büyümüş olma/ yaşama (Örneğin silaha kolay erişilebilen bir ülkede yaşamak) (Breiner,1978; Zara-Page & İnce,2008)

Şiddete Maruz Kalan Bireylerin Özellikleri

Erkeğin kadına uyguladığı şiddet yaş, sosyoekonomik durum, din, etnik kökenden etkilenmeyebilir.  Ancak gebelik, bekarlık ve boşanmış olmak veya eşinden ayrı yaşamak kadının şiddet görme riskini artırmaktadır. Şiddet gören kadın;  duygusal açıdan katı bir aile ortamında pasif olmaya yöneltilmiş,   sosyal açıdan yalnız, şiddetin bütün ailelerde olduğuna inanan, saldırganın davranışlarından kendini sorumlu tutan,  onun bir gün değişeceğine dair inancını hiç kaybetmeyen, bu nedenle de itaatkâr bir yapıdadır. Bu kapsamda Taşkale ve Soygüt (2016), ülkemizde sığınma evlerinde kalan 79 şiddet mağduru kadın ile bir çalışma düzenlemiştir. Bu çalışmada katılımcıların sosyodemografik özellikleri araştırılmıştır. Araştırmaya göre (2016), katılımcılarda çocuklukta fiziksel, sözel, duygusal, ekonomik veya cinsel şiddete maruz kalma ve yetişkinlikte şiddete maruz kalma arasında  olumlu ilişki çıkmıştır. Ayrıca şiddet mağduru kadınların şiddet gördüğü partnerleriyle arasında genellikle yaş farkının da fazla olduğu dikkat çekicidir. Son olarak, bahsi geçen çalışmada (2016), mağdurların yaşı, kendisinin veya şiddet gördüğü kişinin eğitim düzeyi, gelir düzeyi, evlilik sayısı, süresi, mağdurun ve failin evlenme yaşı, aralarındaki yaş farkı, sahip olunan çocuk sayısı gibi değişkenlerle şiddete uğraması arasında bir ilişki bulunamamıştır.

2.3.2. Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Sosyoloji Bilimi Açısından Açıklanması

 

Kadına Yönelik Şiddetin Ortaya Çıkışına Dair Sosyolojik Analizler

Toplumda kadına şiddet yıllardır süregelen bir davranış olup, zaman içinde kültürel açıdan kendini yenileyerek paralelinde sosyal yaşamı etkilemektedir. Bu süreçte toplum kadına ve erkeğe değişen roller yüklemektedir. Bireye biçilen bu rollerin çoğunluğu ise erken yaşlarda öğrenilir. Bir birey doğumundan itibaren tüm davranışlarını ve bunun içinde şiddet kavramını da zaman içerisinde gözlemler, öğrenir ve içselleştirir. Bu öğrenme süreci ilk olarak aileden başlayıp akran grupları, işyeri, okul ve medya gibi diğer ortamlardan etkilenerek devam eder. Bu öğrenilmiş davranışı yaşamında karşılaştığı benzer durumlarda uygulamaya geçer.

Sosyolojik açıdan yapılan araştırmalarda şiddetin temelini, ekonomik yetersizlikler, eğitim düzeyinin düşüklüğü, ataerkil kültür yapısı, aile içi şiddet gibi risk faktörleri oluşturmaktadır ve incelemeye toplumun temel çekirdeği olan aileden başlamalıdır. Toplumdan bireye ve bireyden topluma ilişkiler aile vasıtasıyla gerçekleşir. Aile içinde de diğer sosyal kurumlardaki gibi iradeyi kabul ettirme mücadeleleri bulunmaktadır. Bu iktidar mücadeleleri, pek çok farklı psikolojik, sosyolojik ve biyolojik nedenlerle olup, çoğunlukla kadına yönelik şiddetle sonuçlanmaktadır.    

*Ataerkil Kültür Yapısı ve Aile İçi Şiddet

Çocuk, aile içinde şiddete maruz kaldığında ya da gözlemlediğinde şiddeti öğrenir, kendi fikriyle yorumlayıp,harmanlayarak iletişim tarzına yansıtır. Bu yorum bireyin toplumsal gerçekliğe olan bakışının da temelini oluşturur. Bir kız çocuğu annesine uygulanan şiddete şahit olduğunda, nedenini annesinin babasının kurallarını çiğnemesinden kaynaklandığını düşünecektir. Bunun sonucunda küçük yaştan itibaren babanın davranış ve kurallarını, üstün olarak görmeye başlayacaktır. Bu ataerkil davranış ve kurallar bütünü sebebiyle kız çocuğunun zihninde geleceğe yönelik ataerkil toplumun temeli oluşacaktır. 

Yıllarca güç olgusu erkeğe ait toplumsal bir statü olarak görülmüş olup zamanla bu durum evlilik ilişkilerine de yansımıştır. Aile güç savaşının yaşanması ile taraflarda güçlü olan yani sıklıkla erkek kazanan taraf olmuş, güçsüz olan yani sıklıkla kadın kaybeden ve yönetilen taraf olmuştur. Dolayısıyla şiddet iradeyi kabul ettirme ve özgüvene ulaşma için bir araç olarak kullanılmaktadır (Campbell, 2004: 781). Erken yaşlarda ailesi tarafından kadınlara uygulanan şiddete şahitlik eden erkeklerin, şiddeti öğrenerek ve içselleştirerek yetişkinlik döneminde çevresine ve eşlerine şiddet uygulama olasılığı daha yüksektir. Toplum içerisinde kendini yetersiz hisseden sosyal açıdan olgunlaşmamış, madde ve alkol bağımlılığı olan, baskılanmış ve sıkılmış bireylerin de şiddet kullanma olasılığı daha yüksektir.

Kadınlar yaşam evrelerinin her aşamasında, yalnızca eşinin değil; babası, kardeşi, akrabası ve erkek çocukları tarafından dahi şiddet görebilmektedir. Uygulanan şiddet psikolojik, fizyolojik, ekonomik ve cinsel olmak üzere çeşitli yöntemlerle tezahür eder. Fiziksel şiddet; darp etme, alıkoyma, hapsetme, yakma, evden uzaklaştırma, aç bırakma, silahlı ya da kesici aletlerle saldırı biçiminde kendini gösterir (Niyazi, 2017: 97) Cinsel şiddet, çağın gelişimi ile artan kadın ticareti, cinsel istismar, genç kız ve erkek çocukların fuhuş merkezlerine satılması, pornografik yönlere saptırma gibi olaylar modern dünyada artan şiddet türüdür.

 Fiziksel, cinsel şiddete kıyasla fark edilmesi güç olan bir şiddet türü de ekonomik şiddettir. Genellikle erkekler, kadınların maddi kazançlarına el koyarak ya da çalışmasına müsaade etmeyerek, ekonomik bağımsızlıklarına müdahale ederler. Bu yolla kadınları daha itaatkâr ve bağımlı hale getirmeye çalışırlar. Bunun yanı sıra erkekler boşanma ve tekrar evlenme tehdidi ile de kadınlar üzerinde baskı kurmaya çalışırlar (Niyazi, 2017: 101)

Şiddet gören kadınların fiziksel ve ruhsal sağlıkları üzerinde ciddi olumsuz problemler görülebilmektedir. Aile içinde şiddet gören kadınlarda intihar, boşanma, aldatma, kadının evden kaçması ve çocukların psikolojik sağlıkları gibi çeşitli olumsuz etkiler yarattığı bazı araştırmalarla kanıtlanmıştır (Reisi, 2003). Toplumsal düzeyde kadına yönelik şiddetin sonuçları incelendiğinde; kadının toplumsal ortamlarda vicdanını zedelemek, yetersizlik duygusuna kapılmak, insan haklarından mahrum bırakılma ve böylelikle daha sonraki kuşaklarda olumsuz izler bırakmak şeklinde sıralanabilir (Aliverdinia ve ark., 2011).

Aşağıdaki grafikte görülen toplumda evli olan kadınların daha fazla şiddete maruz kalması bu toplumsal sebeplere bağlanabilir.

Şekil 1: Medeni duruma göre kadına şiddet oranı

Kadına şiddete yönelik mücadelede, temel bir düşünce sağlamak adına Ekolojik Model’de yapılan bir araştırmada (Kandemirci ve Kağnıcı, 2014; Kocacık, Kutlar ve Erselcan, 2007; Korkut-Owen ve Owen, 2008), farklı düzeylerdeki etmenler iç içe dört halka şeklinde kurgulanmakta, bu halkada en içten dışa doğru sıralanmıştır. Bahsi geçen çalışmalardan hareketle bu halkalar aktarılacaktır:

1.halka; Bireylerin kişisel özelliklerini (örn., demografik özellikler, alkolün kötüye kullanımı, çocuklukta şiddete maruz kalma,vs.),

2.halka; İlişkinin özelliklerini (örn., karar alma sürecinde bireyler arası eşitsizlikler, evlenme şekli, çiftler arası çatışma, maddi gelir üzerindeki kontrol),

3.halka; Sosyal etkenleri (örn., çekirdek/geniş aile gibi aile türleri, ailenin yaşadığı yerleşim birimi, yakın çevrenin şiddete karşı tutumları),

4.halka; Toplumun özelliklerini (örn., ataerkil toplum düzeni, cinsiyetçilik, sınıfsal eşitsizlikler) temsil etmektedir.”

Bu bilgiler ışığında kadına şiddetin, 2020 yılında Türkiye’de bölgesel olarak dağılımını aşağıdaki grafikte görebiliriz.

 

Şekil 2: Türkiye’deki bölgesel kadına şiddet yoğunluğu

Kadına yönelik şiddet ile mücadelede farklı bir bakış açısıyla sadece erkek davranışları üzerinde iyileştirme ve geliştirme yapılması yeterli değildir. Kadınların erkek şiddetine karşı neden sessiz kaldığı, bulunduğu durumu neden kabullendiği gibi soruların cevabı da çözüme yönelik önem arz etmektedir. Bu sorulara yanıt olarak; eşlerini sevdikleri, evlendikten sonra elde ettikleri toplumsal ve ekonomik statüyü kaybetme korkusu gibi alınan cevaplar doğrultusunda sorun çözümsüz kalmaktadır. Bu da sosyal psikolojide öğrenilmiş çaresizlik olarak tanımlanır. Davranış biçimi bu yönde olan kadınları, toplum yapıcı, sabırlı kadın olarak takdir ederek, ‘kadın dediğin alttan alır’ ya da ‘yuvayı dişi kuş yapar’ sözleriyle destekleyebilmektedir.  Bu ve benzer durumlar çözüme ulaşmayı zor hale getirmektedir. Bu nedenle kadının özgüveni ve gücünün farkında olması bu aşamada önemlidir. Kadınlar kendine inandığı ve farkında olduğu sürece, bulunduğu şartlar ve durumlardaki eşitsizliği gidermek daha mümkün olacaktır. Aşağıdaki grafiğe baktığımızda da görmekteyiz ki, Türkiye geneline kıyasla kadınların bulunduğu durumu kabullenip sessiz kalması Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde fazladır. Bu bölgelerde erken yaşta evliliklerin sayısı fazladır. Çocuk denilen yaşta evlendirilen kadınlarda benlik bilinci ve özsaygı oluşumu zordur ve erkek tarafından baskılanması, çaresiz kalması daha olasıdır. Dolayısıyla erken yaşta evliliklerin önüne geçilmesi, kadına şiddeti azaltıcı yönde de olumlu etkiler doğuracaktır.

Şekil 3:Türkiye’deki fiziksel şiddet gören kadınların sessiz kalma oranı

Geleneksel toplumlarda ailedeki itibar, şeref, namus gibi kavramlar kadına atfedilmiş olup çoğu kültürde bu sebepten kadın kutsanmaktadır. Fakat bu beklentiler doğrultusunda kadın kısıtlanmakta ve hatta mağdur edilmektedir. Bu kültürel yaklaşım daha çok kontrol amacını beslemekte ve toplum gelişimine engel olmaktadır. Kadınları erkeklerden ve sosyal yaşamdan uzaklaştırmak yerine, kadının toplumda donanımlı ve etkili şekilde var oluşunu sağlamak, toplumu çağdaşlaşma düzeyinde bir adım ileriye taşıyarak, kadına şiddetin azaltılmasına da katkı sağlayacaktır.

ŞİDDET DÜZEYİ

*Eğitim Düzeyi ve Ekonomik Şartlar

EĞİTİM DÜZEYİ

 

 

Şekil 4: Kadınların Eğitim Durumu ve Fiziksel Şiddet Oranı

Kadınların eğitim düzeyleri arttıkça fiziksel şiddete maruz kalma oranındaki düşüşü grafikte görmekteyiz.  Kadınların eğitim düzeyi artıkça iş istihdamı edinen kadınların sayısının artığını ve kadınların toplumsal hayatta aktif olarak katılımını düşünürsek kendi ayakları üzerinde duran, özgüvene ve ekonomik özgürlüğüne sahip kadınların şiddete maruz kalma olasılığını düşürdüğünü söyleyebiliriz. Çoğu kadın erkeğe ekonomik şartlardan bağlı olduğu için şiddete karşı sesini çıkartamamaktadır. Kadına verilen eğitim ve iş istihdamıyla beraber bunun önlenebileceğini düşünülebilir. Ayrıca bu grafiğe göre eğitim görmüş kadınların şiddet görme olasılığı yok diyemeyiz. Buna ilaveten grafikteki yüzdelik bölümlerde görüldüğü gibi her eğitim düzeyinde kadın şiddete maruz kalabilmektedir.

EĞİTİM DÜZEYİ

ŞİDDET DÜZEYİ

Şekil 5:Erkeklerin Eğitim Durumu ve Fiziksel Şiddet Oranı

Aynı zamanda benzer bir araştırmada, her eğitim düzeyindeki erkeğin eşine şiddet uygulayabildiğini göstermektedir. Diğer taraftan araştırma sonucu elde edilen verilere göre, eşlerin eğitim düzeyinin yükselmesi ile kadına yönelik şiddetin düştüğü yüzdelik dilimlerle de gösterilmiştir.

Maruz kaldığı şiddet sonucunda herhangi bir resmi kurum ya da sivil toplum kuruluşuna başvuruda bulunma oranları incelendiğinde karşılaşılan rakamlar durumun ciddi bir hal aldığını göstermektedir.

 

 

 

 

 

Şekil 6:Şiddet mağduru kadınların başvurma oranı

BÖLÜM 3: DİSİPLİNLERARASI YÖNLERİYLE KADINA YÖNELİK ŞİDDETE DAİR İNCELEMELER

 

3.1. Psikoloji Bilimi Ekseninde Kadına Yönelik Şiddetin İncelenmesi

 

Bu bölümde Psikoloji bilimi ışığında şiddet kavramının nedenleri ve ruh sağlığına olan etkileri üzerinde durulacaktır. Ayrıca ruh sağlığı kavramı detaylıca ele alınacaktır. Ardından ulusal ve uluslararası Psikoloji yazınından faydalanılarak, hem mağdurlara hem de şiddet uygulayan kişilere yönelik olan müdahale programlarından bahsedilecektir.

Sağlık ve Ruh Sağlığı Kavramlarının Tanımlanması

Sağlık, bütünsel bir perspektif ile ele alınırsa bireylerin yalnızca bir hastalığa sahip olmaması durumu değil; aynı zamanda onların fiziksel, ruhsal ve sosyal bileşenlerinin tümünde tam bir iyilik halinde bulunma anlamına gelmektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2021). DSÖ tarafından yapılan bu detaylı tanımda da sağlıklı olma durumunun yalnızca hastalıklara sahip olmamaya indirgemekten ziyade bireylerin ruhsal sağlığının da sağlık durumu için önemli faktörlerden biri olduğu anlaşılmıştır. Bu noktada bu çalışmanın da ana kavramlarından biri olan ruh sağlığını da tanımlamanın önemi ortaya çıkmaktadır. Esasında ruh sağlığı teriminin manası da bireylerin herhangi bir psikolojik bozukluğunun olmaması durumundan çok daha ötedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2004).

Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan “Ruh Sağlığının Geliştirilmesi (Promoting Mental Health)” adlı raporda (2004), ruh sağlığının bir bireyde var olması ve sürmesi için bazı anahtar maddeler verilmiştir. Bu maddeler ve ilgili açıklamaları aşağıda belirtilmiştir (Dünya Sağlık Örgütü, 2004):

  1. Ruh sağlığı olmadan sağlık olmaz.

DSÖ (2021) tanımında da belirtildiği üzere sağlık fiziksel, sosyal ve psikolojik iyi oluşu da kapsayan geniş bir tanıma sahiptir. Ruh sağlığının olmadığı bir sağlık durumu eksik kalacaktır.

  1. Ruh sağlığı psikolojik bozuklukların olmaması durumundan ötedir; bireyler, aileler ve toplum için hayati bir öneme sahiptir.

Bireylerin ve toplumun üretkenliği, genel iyi oluşu ve sağlıklı yapısını sürdürmesi için ruh sağlığının önemi oldukça büyüktür.

  1. Ruh sağlığı sosyoekonomik ve çevresel faktörlerden etkilenir.

Ruh sağlığı diğer hastalıklar gibi biyolojik, sosyal ve psikolojik etkenlerin etkileşiminden anlamlı ölçüde etkilenir. Yine DSÖ “Ruh Sağlığını Geliştirme” adlı rapora göre (2004), gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerde yaşayan bireylerin ruh hastalığı oranları incelendiğinde düşük eğitim düzeyi, barınma sorunları, yeterli olmayan gelir düzeyi gibi faktörlerin ruh hastalıkları oranını etkilediği görülmektedir. Dezavantajı olan bireylerin de toplum içinde ruh hastalığına sahip olma konusunda kendini güvende hissetmeme, umutsuzluk gibi nedenlerden dolayı daha fazla risk altında olduğu belirtilmiştir (Dünya Sağlık Örgütü, 2004).

  1. Ruh sağlığı davranışa bağlıdır.

Ruh sağlığı kişinin ruhsal, sosyal ve davranışsal kaynaklarının etkileşimi ile ortaya çıkan bir sonuçtur. Örneğin alkol ve madde bağımlığı, şiddet, kadın ve çocukların istismar edilmesi gibi durumlar ruh sağlığını olumsuz olarak etkilemektedir.

  1. Ruh sağlığı etkili halk sağlığı müdahaleleri ile geliştirilebilir.

Kimi zaman etkililik ve geçerlilik çalışmaları kapsamında birtakım boşluklar olsa bile, toplum ruh sağlığını güçlendirecek sosyal politikaların var olduğu bilinmekte ve bu sosyal politikaların ve müdahalelerin uygulanmasının toplum yaşantı ve toplum ruh sağlığı üzerinde önemli bir etkisi bulunmaktadır (Dünya Sağlık Örgütü, 2004).

  1. Toplumsal hareketler bilimsel kanıtların niteliği kadar ortak değerlere de bağlıdır.

Kimi zaman toplumlarsa ruh sağlığı bir kavram olarak çok fazla yer bulmuyor yahut bir sonuç olarak dahi ele alınmıyor olsa da birtakım gelenekler, yaşam tarzları ruh sağlığını korumaya yöneliktir. Yine de bazı toplumlar için ruh sağlığının önemi ve geliştirilmesi adına daha farklı farkındalık çalışmalarına ihtiyaç olabilir.

  1. Temel sivil, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklara saygı duyan ve bu hakları koruyan şartlar ruh sağlığının güçlendirilmesi için hayati bir önkoşuldur.

Bu hakların var olmadığı durumlarda ruh sağlığını korumak ve geliştirmek de mümkün olmayacaktır.

  1. Sektörler arası bağlantılar ruh sağlığının güçlendirilmesi için önemlidir.

Yalnızca toplum ruh sağlığında ortaya çıkan sorunların tedavi edildiği sağlık sektörü değil; eğitim, adalet, ulaştırma, çevre gibi sektörlerde de bağları kuvvetlendirerek ruh sağlığını geliştirme çalışmaları düzenlenmelidir.

  1. Ruh sağlığı herkesin işidir.

Ruh sağlığı için harekete geçebilecek ve bu hareket neticesinden fayda görecek olan kesim bireyler, aileler, ticari kuruluşlar ve sağlık profesyonelleri gibi geniş kitlelerdir. Dolayısıyla, bu kitlelerin ruh sağlığını geliştirmesi ve sürdürmesi adına yapılan çalışmalarda yerel veya ulusal kanaldaki karar vericilerin etkisi göz ardı edilmemelidir. Hükümetler, ruh sağlığını geliştirme, ruh hastalıklarını önleme konularında geliştirecekleri politikalarla toplumu ruh sağlığı hareketi konusunda cesaretlendirebilir.

Ruh Sağlığı ve Şiddet İlişkisi

Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan “Ruh Sağlığının Geliştirilmesi (Promoting Mental Health)” (2004) adlı raporda belirtilen ruh sağlığına yönelik altın maddeler incelendiğinde şiddet, istismar gibi vakaların da ruh sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu görülmektedir (Bkz. Madde 4). Bu kapsamda şiddete maruz kalan kadınların şiddete maruziyetinin ruh sağlığına olumsuz etkileri olduğu açıktır. Zara-Page ve İnce (2008) çalışmalarında, şiddete maruz kalmış kadınlarda % 47.6 oranda depresyon, % 17.9 oranda intihar riski, % 63.8 oranda travma sonrası stres bozukluğu, % 18.5 oranda alkol kullanımı, %8.9 oranda madde kullanımı deneyimlediklerini raporlamıştır. 

T.C. İçişleri Bakanlığı’nın proje sahibi olduğu ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2013 yılında uygulamaya koyulduğu “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Projesi”  raporunda aile içinde şiddete maruz kalan kadınların deneyimleri kısa süreli ve uzun süreli olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir (Ayman & Şenol, 2013).

Proje raporunda Ayman & Şenol’un  (2013)  aktardığı psikolojik etkiler şunlardır:

  • Şiddet mağduru kadınların şiddet karşısında kendini pasif hissetmesi ve bu sorundan kurtulmak için yapacağı hiçbir şeyin olmayacağına dair öğrenilmiş çaresizlik durumunu deneyimlemesi
  • Şiddet olayını tetikleyecek her türlü durum, kişi ve ortamdan kaçınmaya çalışması
  • Yalnızca o günü kurtarabilme kaygısı nedeniyle uzun süreli planlar yapma becerisini yitirmesi
  • Çaresiz, umutsuz ve karamsar hissetme
  • Yoğun stres ve anksiyete
  • Kabus görme ve uyku sorunları yaşama (tetikte uyuma yahut uyuyamama gibi)
  • Yeme bozuklukları
  • Kaynağı fiziksel ve psikolojik olan çeşitli ağrılar deneyimleme (mide ve baş ağrısı, bayılma gibi)
  • Depresyona bağlı gelişen umut kaybı, yaşama sevincini kaybetme hissi
  • İntihar düşünceleri, ölüm isteği
  • Suçluluk ve utanç
  • Öfke (Bu öfke çocuklara ya da çevresine yansıyabilmektedir)
  • Alkol ve madde kullanımı-bağımlılığı
  • Günlük hayatta (okul-iş-sosyal vb) uyum sorunları
  • Kimi zaman elinde kanıt olmamasına rağmen “gerçekleşmeyecek umut” ile şiddetin biteceğine dair hayaller

Kadına Yönelik Şiddetin Kadın Ruh Sağlığına Etkileri

Şiddete maruz kalan kadınlarda kısa ve uzun süreli psikolojik etkiler yukarıda özetlenmiştir. Diğer yandan, şiddetin tipi, süresi, ciddiyeti, şiddetin gerçekleştiği sıradaki yaşam döngüsü, kişinin sahip olduğu başa çıkma mekanizmaları ve sosyal desteğine göre şiddetin etkileri kadın üzerinde farklı seviyede ve şekillerde tesir bırakır (Zara-Page & İnce, 2008). Yaşandığı anda şok veya hissizlik bıraksa da uzun vadede farklı tesirleri gözlemlemek mümkündür.

Şiddete maruz kalmış kadınları en engellenmiş hissettiren şiddet türlerinden biri içinde cinsel şiddeti de barındıran fiziksel şiddet olduğu araştırmacılar tarafından raporlanmıştır (Zara-Page & İnce, 2008). Zara-Page ve İnce’nin aynı çalışmasına göre şiddeti uygulayan kişilerin tipik özelliklerine bakıldığında bu kişilerin alkol ve madde kullandığı da dikkat çekicidir. Yine yazarların aktardığı gibi şiddet mağduru olan kadınlarda özellikle erken dönemde aile içi şiddete tanık olanların (özellikle fiziksel ve psikolojik şiddet) yetişkinlikte kendi romantik ilişkilerinde de benzer duruma maruz kalma ihtimalleri ne yazık ki artmaktadır.

Aile içi şiddete maruz kalmış kadınlarda görülen birtakım psikolojik bozukluklar vardır. Örneğin yapılan bir içerik taramasında şiddet görmüş kadınların % 47.6’sının depresyon, %17.9’unun intihar riski, % 63.8’inin Travma Sonrası Stres Bozukluğu, % 18.5’inin alkolün kötüye kullanımı, %8.9’unun da maddenin kötüye kullanımı görülmüştür (Zara-Page & İnce, 2008).

 

 

 

3.2. MEDYA YANSIMALARI EKSENİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN İNCELENMESİ

 

Şiddete maruz kalmak kurbanın fizyolojik, psikolojik, ekonomik yönlerden olumsuz olarak etkilendiği zorlu bir kavramdır. Özellikle kadınların şiddet mağduriyeti hususunda risk altında olduğu gerçeği göz önüne alınsa da şiddetin yalnızca kurbana değil, ona çeşitli vesilelerle maruz kalan pek çok bireyi olumsuz etkilemektedir. Bu gerçeğin karşımıza çıktığı en önemli haber kanallarından biri de medyadır. Medya, şiddet haberlerini halka ulaştırmakta önemli bir aracı olsa da kadına karşı işlenen suçların medya aracılığıyla her fırsatta önümüze sürülmesi bazen olumsuz şekilde etki etmektedir. Konuya ilişkin detayları ele alacak olursak, medyanın özellikle haber ayağında bu meselenin sıklıkla önümüze çıktığını görmekteyiz. Elbette kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin ciddi boyutlarda ele alınması ve bu durumun aşılması için daha ağır yaptırımlar uygulanması gerekmektedir. Ancak özellikle TV dizilerinde kadına karşı şiddet ve cinsel istismarın bu kadar yaygın olarak işlenmesi, bu durumu insanların gözünde normalleştirmekte ve artık insanlar bu konulara karşı duyarsızlaştırılmaktadır.

Medyada kadına yönelik şiddetin normalleştirilmesine ek olarak özellikle kadın bedeninin bir meta olarak kullanılması, bu durum üzerinden reyting hedeflenmesi, para kazanılması vb. durumlar da gözlemlenmektedir. Kadına yönelik bu tutumlar da bir nevi psikolojik şiddettir.

Sosyo-kültürel olarak medyada kadının temsilini kabullenemeyen toplumlarda kadına baskı oranı giderek artmaktadır. Bu konuların medyada işleniş biçimi dolayısıyla da kadının aciz ve pasif varlıklar olarak gösterilmesi son derece yanlıştır. Bu nedenle TV kanallarında bu tür görüntülerin daha az gösterilmesi kadar güçlü kadın figürlerinin fazla yer alması bu olumsuzlukları bir nebze de olsa engelleyecektir, aynı zamanda farklı topluluklara ilham olacaktır. Kadına yönelik şiddettin haberlerde temsili ve bunun etik boyutu konusu, iletişim çalışmalarında iki temel çalışma ekseni ile kesişir: Biri kadınlık imgesinin ve kadının medyada nasıl sunulduğu sorunudur; ikincisi ise genel olarak şiddetin medyada temsili sorunudur.

Medyada kadına yönelik şiddete ilişkin Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey’in de şu ifadeleri göz ardı edilmemelidir:

“Medyada kadınlara yönelik cinayetlerin tekrar tekrar gösterim ve ifşasına kesinlikle son verilmeli, şiddeti özendirip teşvik edecek her türlü yayın ve haberden kaçınılmalıdır.

Son yıllarda yaygınlaşan, milli ve manevi değerlerimizi hedef alan dizi filmler geldiğimiz bu aşamada toplumsal hayatımızı zehirlemektedir.

Mülevves sahneler, müptezel ilişkiler, kokuşmuş hayatlar, şiddeti kışkırtan roller, kadın-erkek diyaloglarını yozlaştıran örnekler aile birliğimizi, manevi dengemizi, toplum düzenimizi doğrudan çürütme risk ve tehlikesi taşımaktadır.

Kazanç hırsıyla, reyting uğruna bu kötülüğü milletimize teşmil etmeye hiç kimse hakkı yoktur.

Bizi bize anlatan, değerlerimizle beslenen, aldatmanın, cinayetin, şiddet dilinin gösterilmediği dizi filmlerin hazırlanması aynı zamanda senaristlerin, oyuncuların, ajansların ve medya patronlarının yegâne sorumluluğudur.”

 

3.3. HUKUK DİSİPLİNİ EKSENİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN İNCELENMESİ

Ülkemizde Kadına Yönelik Şiddetin Hukuki Boyutu

6284 sayılı “Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ile başlığında görüldüğü üzere öncelikle ailenin korunması ele alınmıştır. Aile; anne, baba ve çocuklarının meydana getirdiği en küçük topluluktur. Toplum, ailelerden oluşmaktadır bu sebeple aile toplumun temeli olarak kabul edilir. Aile; sevgi, saygı, inanç, dayanışma, yardımlaşma ve vicdani duyguların temellerinin atıldığı yerdir. Aileyi bir okula benzetmek isabetli bir tanım olacaktır. Doğrusuyla ve yanlışıyla ilk öğrenme ailede başlar. Bu sebepledir ki sevgi saygının öğrenildiği kadar şiddet de ailede öğrenilir. Aile adı verdiğimiz bu ayrıcalıklı okulu faydalı şekilde kullanmak en mantıklı yöntemdir. Kadına yönelik şiddet, insanlığa ihanettir. Bu ihaneti durdurmak için her birey elinde geleni yapmakla mükelleftir.

Kadına yönelik şiddet; “kadınların cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan her türlü eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit edilme, zorlanma veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakılmalarıdır.”[1]

Kadın; annedir, kardeştir, eştir, evlattır yani kadın bir dünyadır. Kadınların toplumdaki yeri, saygınlığı medeniyetin göstergesidir. Sosyal hayatın dışında dini boyutta da kadınların önemi ile ilgili birçok bilgiye ulaşmak mümkündür.                                              

Hz. Muhammed (SAV) kadınlarla ilgili bir hadisi de şudur ki:                                     Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz! Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.” Kadınlar kelimesinin kullanılması bir tevafuk olmayıp sadece tek bir sıfat kullanılmamıştır.

Mustafa Kemal ATATÜRK  ”Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir.’’ sözü ile kadının önemini vurgulamaktadır.

İlgili Mevzuat

Ülkemizde aile içi şiddet ile ilgili olarak yapılan ilk kanuni düzenleme 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki Kanundur. Ancak kadına yönelen şiddetin artması ve basının yaptığı haber sayılarındaki artış ve mevcut kanunun yetersiz görülmesi nedeniyle yeni bir düzenleme ihtiyacı doğmuştur.[2] Bunun üzerine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun; 08.03.2012 günü TBMM Genel Kurulunda görüşülüp kabul edilerek 20.03.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[3] Bu kanunun uygulanmasına dair usul ve yöntemler “Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik” ile düzenlenmiştir.

2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da yer alan düzenlemeler ışığında şiddete uğrama riski ile karşı karşıya kalan yahut şiddete maruz kalan kadınlar, yaşamını tehlikeye sokabilecek acil durumlarda öncelikle kolluk kuvvetlerine başvurabilecektir.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun getirdiği en önemli yenilik ise evli olmayan kadınlara da korunma talebinde bulunabilme hakkı tanınmasıdır. 4320 sayılı Kanun “evli” olan kadınlara korunma hakkı tanınmış idi. 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun” Tanımlar ve Kısaltmalar başlıklı 3. Maddesinde açıklandığı üzere koruma kararı; “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarını korumak” amacıyla verilir.

6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkındaki Kanun” şiddeti ana başlıklar altında düzenlemiştir. Bu minvalde

Ev içi şiddet: “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede; ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti”

Kadına yönelik şiddet: “Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı”

Genel anlamıyla şiddet: “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” ifade etmektedir.

Görüleceği üzere 6284 sayılı kanun kapsamında şiddet mağdurları;

  1. Aynı haneyi paylaşmasa da hane ya da aile mensubu sayılan kişiler: Genel anlamıyla, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre evli olan, resmi evlilik olmadan birlikte yaşayan, boşanmış eşler, çocuklar ve diğer aile bireyleri,
  2. Medeni hali ne olursa olsun, sadece kadın olması sebebiyle şiddete uğrayan kadınlar,
  3. Yasada şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiler ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişilerdir.[4]

Her şiddet türünün acı ve önlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Elbette kadına yönelik şiddet toplum, kültür ve bireyler açısından farklılık göstermekte ve bireye göre değişmektedir.

Psikiyatristlerin “Kadına şiddet uygulayan erkekler” ile alakalı yapmış olduğu bir değerlendirmede,[5] şiddet uygulayan erkeklerin genelde; “güvensiz, alkol kullanan, şiddet uygulamayı hak olarak gören, gelir ve eğitim düzeyi düşük, şiddet içerikli filmler/diziler izleyen, sevgisiz büyüyen, çocukluklarında şiddet gören veya şiddete tanık olan, davranışlarından sorumluluk duymayan” kişiler oldukları saptanmıştır.

Her ne kadar yapılan anketlerde, eğitim seviyesinin düşmesi ile şiddet gösterme eğiliminin paralellik gösterdiği görülmekte ise de bunun bir sebebinin de, eğitim seviyesi yüksek kişilerin maruz kaldığı şiddet olaylarını toplumda edinmiş oldukları saygınları kaybetme kaygısı ile saklaması olduğunu da unutmamak gerekmektedir.

Kadınlar Açısından Kurumsal Başvuru Süreci

  1. Kadının Kurumsal Başvuru Kararı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan bir raporda,[6]  Şiddete maruz kalmış ve bununla alakalı olarak kurumsal başvuruda bulunan kadınlarla yapılan görüşmelerde; başvuruların çoğunlukla kadınların psikolojik olarak tahammül olarak tükenmiş oldukları noktada ortaya çıktığı ortaya konmuştur. Nitel Araştırma Bulguları adlı bölümde kendileri ile görüşülen şiddet mağdurlarının hemen hemen hepsinin, şiddetle evliliklerinin erken dönemlerinde tanıştıkları, fakat düzelir umuduyla sürece tahammül göstermeye çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Rapora göre;  mağdurları başvuru noktasına “şiddetin ağırlığının ve bedensel zarar vermesinin” taşıdığı görülmektedir.

Görüşmelerde, bireylerin kurumsal başvuruda bulunmalarında en teşvik edici etkenin ailelerinin özellikle de annelerinin desteği olduğu gözlemlenmiştir. Ailesinden bu anlamda destek göremeyen yahut bunan inancı olmayan mağdurların, maalesef maruz kaldıkları şiddete sessiz kaldıkları saptanmıştır.

  1. Başvurulabilecek Kurum ve Kuruluşlar

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddeti önlemeye ve bu minvalde mağdura gereken desteği sağlamaya yöneliktir. 6284 sayılı kanunla,  şiddete maruz kalan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan herkese ilgili makam ve kurumlara başvurabilme hakkı tanımıştır. Başvurucuların kim olduğu konusunda bir açıklama yapmak gerekir ise, 6284 sayılı kanunun 7.maddesine göre başvuru için şiddete bizzat uğrama veya şiddete uğrama tehlikesi içinde şartı aranmamaktadır. Kişinin maruz kaldığı şiddete şahit olan yahut bunu öğrenen herkes kanunda tanınmış ilgili kuruluşlara başvuruda bulunabilmektedir. Başvurulan kurum ve kuruluşların öncelik sırası irdelendiğinde kolluk kuvvetinin mağdurlarının yarısından çoğunun ilk başvuru mercii olarak tercih edildiği görülmektedir.[7]  Hatta şiddet mağdurlarının yaralanması gibi bir durumla karşı karşıya kaldıklarında hastaneden önce karakola başvuruda bulundukları da görülmektedir.  Yine başvurulan diğer kurum ve kuruluşlar arasında; Jandarma, savcılık, belediye, kadın danışma merkezi ve sivil toplum kuruluşları da yer almaktadır. Başvurucuların ilgili kurum ve kuruluşları tercih etmesinde çoğunlukla televizyon programlarındaki bilgilendirmeleri referans aldığı gözlenmiştir.

  1. İçişleri Bakanlığı

1.a.Polis Merkezleri ve Jandarma Karakolları

Şiddet mağduru olan veya şiddete maruz kalma tehdidi altında bulunanlar, bulundukları yere en yakın polis veya jandarma karakollarına başvurarak şikâyette bulunabilirler. Kolluğun, 6284 sayılı Kanun gereğince “Gecikmesinde sakınca bulunan hal” kapsamında koruyucu ve önleyici tedbir kararı alabilme yetkisi bulunmaktadır. Kolluğa 6284 sayılı kanunla verilen bir diğer yetki ise; tedbir kararlarının tebliği, uygulanması ve tedbir kararlarının ihlali halinde ilgili merciine haber verilmesidir. Ayrıca kolluğun tedbir kararı ile korunan mağdurun Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ilgili il veya ilçe müdürlüklerine yönlendirme ile de mükelleftir.

1.a.a.Kadına Yönelik Şiddetle İle İlgili Kolluk Birimleri

Merkez: Emniyet Genel Müdürlüğü, Asayiş Dairesi Başkanlığı Aile İç Şiddetle Mücadele Şube Müdürlüğü

Taşra Teşkilatı: İl ve ilçe merkezlerinde Polis Merkezleri, Aile İçi Şiddet Büroları

1.a.b.Kadına Yönelik Şiddetle İle İlgili Jandarma Birimleri

Merkez: Jandarma Genel Komutanlığı, Aile İçi Şiddetle Mücadele Ve Çocuk Şube Müdürlüğü

İl Jandarma Komutanlığı: Çocuk Ve Kadın Kısım Amirliği

İlçe Ve Jandarma Karakol Komutanlıkları: Çocuk Ve Kadın Suçları İşlem Astsubayı

1.b. Mülki Amirlikler

1.b.a.Valilikler ve Kaymakamlıklar

Valilik ve kaymakamlıklar da koruyucu tedbir kararları verebilirler. Bu kararlar çerçevesinde; şiddete uğrayan kadına ve beraberindeki çocuklara uygun bir barınma yeri, geçici maddi yardım, psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal destek, şiddete uğrayan kadının can güvenliği tehlikesi bulunması durumunda geçici olarak koruma altına alınması ve kreş imkânı verilmesini sağlayabilirler. [8]

  1. Adalet Bakanlığı

2.a.Aile Mahkemesi Hâkimliği

Şiddet mağduru veya şiddete uğrama tehlikesi altında olanlar, bulundukları yerdeki Aile Mahkemesi hâkimliğine giderek, önleyici veya koruyucu tedbirlerin alınmasını isteyebilirler. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde, Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimine başvuruda bulunulabilir. Hâkim gerekli olan önleyici ve koruyucu tedbirlere karar verir.

2.b.Cumhuriyet Başsavcılığı

Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan kişiler, adliyede Cumhuriyet savcılığına da başvurarak şikayette bulunabilir ve gerekli tedbirlerin alınmasını isteyebilirler.

  1. Sağlık Bakanlığı

Merkez: Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Kamu Hastaneler Genel Müdürlüğü Acil Sağlık Hizmetler Genel Müdürlüğü

Taşra Teşkilatı: İl Halk Sağlığı Müdürlükler

Kurum/Kuruluşlar: Aile Sağlığı Merkez-ASM, Toplum Sağlığı Merkez-TSM Hastaneler: Acil servis, Krize Müdahale Birimi, Tıbbi Sosyal Hizmet Birimi

4.Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İlgili Birimleri

Şiddet mağduru veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunanlar, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı il ve ilçe müdürlüklerine ve bulundukları yerde varsa Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerin(ŞÖNİM) başvurabilirler.

  1. Alo 183 Sosyal Destek Hattı

“ALO 183 Sosyal Destek Hattı” şiddete mağduru şiddete uğrama tehlikesi altında bulunan, destek ve yardıma ihtiyacı olan kadın ve çocuklar için hukuki psikolojik ve ekonomik danışma hattı olarak çalışmakta; bu kişilere hakları konusunda ve başvuracakları yerler hakkında bilgi vermektedir. 7/24 çalışmaktadır.[9]

  1. Kades Uygulaması

KADES, kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz gibi kötü eylemleri engellemek adına Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve kullanıcılara sunulmuş resmi bir acil müdahale uygulamasıdır.

KADES uygulaması, son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddet olaylarının önüne geçebilmek için geliştirilmiş bir uygulamadır. Eşinden veya bir başkasından şiddet gören ya da şiddete maruz kalma ihtimali olan kadınlar, akıllı telefonları üzerinden yapacakları ihbarlarda hızlı bir şekilde bu iş için kurulan Kadın Acil Destek İhbar Sistemi’ne ulaşabiliyorlar.
Akıllı telefon kullanıcısı bir kadının, Google Play Store ve Apple Store uygulamasından indireceği “Kadın Destek Uygulamasını (KADES)”, T.C. Kimlik Numarasını girerek ve sonrasından EGM serverlarından gelen aktivasyon kodu ile aktif hale getirebileceği uygulama ile aile içi ve kadına yönelik şiddet mağduru kadınların acil durumlarda cihaz konum bilgisini açarak bir tuşla 155 Polis İmdat Acil Çağrı Merkezine ulaşarak, yardım çağrısının yapıldığı olay yerine en yakın ekip veya devriyenin sevk edilerek olaya müdahalesi sağlanacaktır.[10]

7.Belediyeler Ve STK’lar

Ülkemizde nüfusu 100.000’i aşan belediyelerin sığınma evi açma yükümlüğü bulunmakla beraber yerel yönetimlere bağlı 33,  Aile ve Sosyal Hizmetler bakanlığına bağlı 112 kadın konukevi; İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne bağlı 3 insan ticareti (kadın) sığınmaevi; sivil toplum kuruluşlarına bağlı 1 olmak üzere ülke genelinde toplam 149 kadın konuk evi 3.624 kapasite ile hizmet vermektedir. Kadın konuk evlerinde;  kadınlara ücretsiz olarak hukuki, tıbbi, psikolojik ve ekonomik açıdan destek verilmektedir.

8.Barolar

Bütçesi Adalet Bakanlığı tarafından karşılanan Adli Yardım Merkezleri mağdur kişilerin başvurabileceği bir diğer kurumdur. Mahkemelerin harç ve yargılama giderleri ile, avukatlık ücretini karşılayabilecek durumda olmayan mağdurlar, ikamet ettikleri yargı çevresinde bulunan barolara bağlı Adli Yardım Merkezlerine başvurarak, ücretsiz avukatlık hizmetinden yararlanabileceği gibi, yetersizliği birim tarafından tespit edilip, adli yardım hizmetinden yararlandırılanlar mahkemelerin harç ve yargılama giderlerinden de muaf tutulurlar.

Adli Yardım Merkezlerine başvuru için gereken belgeler: Kimlik, ikametgâh belgesi ve muhtardan alınacak fakirlik belgesinden ibarettir. Baroya bağlı Kadın Danışma Merkezi bulunuyorsa doğrudan bu merkezlere başvurmak da mümkündür. Bu merkezlerde ücretsiz hukuki yardım sağlanmaktadır.

Kanun Kapsamında Alınacak Tedbir Kararları

6284 sayılı kanunda tanımlanan şiddete mağduru veya şiddete uğrama tehlikesi olan herkes, ilgili kurum ve kuruluşlara başvurarak, kanunda öngörülen tedbirlerin uygulanmasını talep edebilir.

6284 sayılı kanunla iki tür tedbir düzenleme alanı bulmuştur. Bunlar koruyucu ve önleyici tedbirlerdir. Koruyucu tedbirler mülki amir ve hâkim tarafından verilebilirken, önleyici tedbirler ise yalnızca hâkim tarafından verilebilen tedbirlerdir.

6284 sayılı kanunun 8. Maddesine göre “Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.”

Mülki Amir Tarafından Verilecek Koruyucu Tedbir Kararları

6284 sayılı Kanunun 6. Maddesine göre Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları şunlardır;

  1. Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
  2. Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması,
  3. Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi,

ç. Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması,

  1. Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için, her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla, kreş imkânının sağlanması.

Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde barınma tedbiri ve koruma tedbirine ilişkin kararlar ilgili kolluk amirlerince de alınabilmekte, kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunmaktadır. Mülkî amir tarafından kırk sekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler ise kendiliğinden kalkar.

Mülkî amir tarafından 6284 sayılı Kanun’un 3. maddesine kapsamında şiddet mağduru olan kişilerle ilgili olarak yukarıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere ilgilinin talebi, bakanlık veya kolluk görevlilerinin başvurusu üzerine ya da re’sen karar verebilir. Kanunda sayılan bu tedbirler sınırlı sayıda olmayıp örnek kabilinden sayılmıştır. Mülkî amirin, uygun göreceği benzer tedbirlere de karar vermesi mümkündür.

Hakim Tarafından Verilecek Koruyucu Tedbir Kararları

6284 sayılı Kanunun 12. Maddesine göre mahkemeler nezdinde, kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

  1. a)İşyerinin değiştirilmesi.
  2. b)Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.
  3. c)Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.

ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

Hakim Tarafından Verilecek Önleyici Tedbir Kararları

  1. a) Hakaret ve Tehdit Yasağı: Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
  2. b) Evden Uzaklaştırma: Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.

c)Adrese Yaklaşmama:  Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.

  1. d) Çocukla Görüşmenin Refakatçi Eşliğinde Yapılması: Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
  2. e) Çocuklara Yaklaşma Yasağı: Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
  3. f) Eşyalara Zarar Verme Yasağı:  Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
  4. g) İletişim Kurma Yasağı: Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi

ğ) Silah Teslimi: Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi. Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.

  1. h) Alkol ve Uyuşturucu Kullanma Yasağı: Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması

ı) Sağlık Kuruluşuna Başvurma ve Tedavi: Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması

Sayılan tedbirler sınırlı olmadığı gibi hâkim bir veya birden fazla tedbire de hükmedebilir.

Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmi dört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.

Kolluk Tarafından Verilen Koruyucu Tedbir Kararı

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında koruyucu tedbir kararlarının alınmasında mülki amir, hâkim ve kolluk yetkileri tanımlanmıştır. Mülki amirlerin ve kolluk kuvvetlerinin yetkileri sınırlı hakimlere oranla sınırlıdır.

6284 sayılı Kanun m.3/2’de gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan (a) ve (ç) bentlerindeki tedbirlere, ilgili kolluk âmirleri tarafından karar verebileceği düzenlenmiştir.

Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:

  1. a)Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
  2. b)Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
  3. c)Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.

ç) Hayati tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.

  1. d)Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkanının sağlanması.

Koruyucu tedbirler, gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olduğunda mülki idare amiri tarafından onaylanmak üzere ilgili kolluk amiri tarafından 48 saat süreli olarak alınabilmektedir. Mülki amir kararı onaylamadığında tedbir kararı kendiliğinden düşmektedir.

Kolluk Tarafından Verilen Önleyici Tedbir Kararı

6284 sayılı kanun, önleyici tedbir kararları alınması ile ilgili yetkiyi yalnızca hâkimlere tanımıştır. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk kuvvetleri de bu yetkiyi kullanarak hâkim onayıyla kesinleşecek olan geçici karar verebilmektedir.

  1. Şiddet failinin/şüphelisinin mağdura yönelik olarak şiddet tehdidi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması;
  2. Şiddet failinin/şüphelisinin ortak kullanılan konuttan veya bulunduğu yerden hemen uzaklaştırılması ve ortak kullanılan konutun korunan kişiye tahsis edilmesi; Şiddet failinin/şüphelisinin korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları ev, okul ve işyeri gibi mekânlara yaklaşmaması;
  3. Şiddet failinin/şüphelisinin korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve (kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere) çocuklarına yaklaşmaması;
  4. Şiddet failinin/şüphelisinin, korunan kişinin eşyalarına zarar vermemesi;
  5. Şiddet failinin/şüphelisinin, korunan kişiyi telefon ve benzeri araçlarla rahatsız etmemesi;
  6. Hangi surette olursa olsun (varsa) silahını kolluk güçlerine teslim etmesi;
  7. Bağımlı olduğu maddeleri kullandığında veya bağımlı olmasa da aklını ve muhakeme gücünü tesir altına alan maddeler kullandığında korunan kişilere yaklaşmaması; bağımlılığın söz konusu olduğu durumlarda gerekli tedavilerin başlatılması;

Önleyici ve koruyucu tedbir kararları, gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında ilgili kolluk amiri tarafından 24 saat süre ile sınırlı kalmak üzere verilebilir. Alınan önleyici ve koruyucu tedbir kararı hâkim tarafından onaylanmaması halinde başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın hukuki niteliğini kaybetmektedir. İşbu sebeple tedbir kararları verildiğinde, gecikmeksizin Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı ilgili birimler bilgilendirilmelidir.

Teknik Yöntemlerle Takip

6284 sayılı Kanunun 12. Maddesi: “Bu Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanmasında hâkim kararı ile teknik araç̧ ve yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz….”şeklindedir.

Kanun metnin de belirtilen teknik araçlardan biri de Elektronik kepçedir.

Elektronik kelepçe; temelde şiddet uygulayanın ayak bileğine takılan elektronik bir cihazdır. Bu cihaz; alkol ve mağdur ünitesiyle koordineli çalışır ve yetkililer teknik yöntemlerle takibini sağlayabilir. Bu cihazların takibi ve denetimi ise Elektronik İzleme Merkezi tarafından yapılmaktadır. Söz konusu merkez; Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı bünyesinde kurulmuştur. Teknik ekipmanları kullanarak mağdur ve şiddet uygulayanların izlenmesi, denetlenmesi ve gözetimi için kullanılan bir merkezdir.

Burada amaç; şiddet uygulayanla mağdurun takibini sağlarken verilen tedbir kararının ihlali söz konusu olduğunda kolluğun haberdar edilerek müdahale etmesinin sağlanması, böylelikle mağdurun korunmasıdır. Kanuni dayanağı 6284 sayılı Kanunun “Teknik yöntemlerle takip” başlıklı 12 nci maddesi olan bu tedbirin, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kapsamında Teknik Yöntemlerle Takip Sistemlerinin Kullanılmasına Yönelik Pilot Uygulama İşbirliği Protokolü”‘nün 2. Maddesi ile 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Ceza Muhakemesi Kanununun 109. maddesi kapsamında hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayanlara ve şiddet mağdurlarına Komisyon tarafından risk değerlendirmesi yapılır. Risk değerlendirmesi sonucu olarak Aile Mahkemesinin uygun görmesiyle söz konusu tedbir kararı uygulanır.

Hakim söz konusu duruma ve taleplere göre bir veya birden fazla önleyici koruma tedbirinin uygulanmasını uygun bularak bu yönde hüküm kurabilir.

Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunmasında Nafaka Tedbiri

Kanunun “Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” başlıklı 5. Maddesinin 4. Fıkrasına göre;  şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise Türk Medeni Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanununun 18.maddesine göre nafaka tedbirine hükmedilmesi halinde derhal karardan bir suret resen nafaka alacaklısının veya borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne gönderilir. Maddenin 2. Fıkrasında, Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı olması durumunda, korunan kişinin başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edileceği düzenleniştir.  Ayrıca, icra müdürlüklerinin nafakanın tahsili işlemlerine ilişkin posta giderleri Cumhuriyet başsavcılığının suçüstü ödeneğinden karşılanır.

Tedbir Kararlarının Verilmesi ve Uygulanması

Tedbir kararının verilmesi ve uygulanmasına yönelik düzenleme,6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanununun Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik” başlıklı 8.maddesinde ve “Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması” başlıklı 10.maddesinde yer almıştır. Buna göre;

Tedbir kararı sadece mağdurun talebi üzerine verilmez. Talepler; Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine ya da Bakanlık veya kolluk görevlileri aracılığıyla da verilebilir. Talep edilecek yer ise en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkimi, mülkî amir ya da kolluk birimidir.

Tedbir kararı ilk kez veriliyorsa, karar en çok altı ay süreli verilebilir. Tehlikesinin devam edeceği anlaşıldığı takdirde; resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresi uzatılabilir, tedbir çeşidinde değişikliğe gidilebilir, tedbirlerin aynen devamına veya kaldırılmasına karar verilebilir.

 Tedbir kararının verilmesi için mağdurun şiddetin gerçekleştiğine dair delil veya belge sunması beklenmez. Burada esas olan önleyici ve koruyucu tedbir kararlarının verilmesinde geç kalmamaktır. Aksi takdirde gecikme, hiç şüphesiz ki kanunun amacını gerçekleştirmesini tehlikeye sokacaktır.

Tedbir kararı verildiğinde bu karar hem korunan kişiye hem de şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir. Talebin reddine ilişkin karar ise sadece korunan kişiye tebliğ edilir. Eğer gecikmesinde sakınca bulunan hal söz konusu ise tedbir kararı ilgili kolluk birimi tarafından şiddet uygulayana tutanakla derhâl tebliğ edilir.

Verilen tedbir kararının ihlal olunması durumunda şiddet uygulayana zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı bu tebliğ veya tefhim işlemleri esnasında yapılır.

Eğer gerek görülürse, kararın yanında taleple veya resen, korunan kişi, korunan kişinin ailesinin kimlik bilgileri, kimliği deşifre edebilecek diğer tüm bilgileri ve adres kayıtları da tamamen gizli tutulur. Tebligat gönderileceği zamanlarda ayrı bir adres belirlenir. Bu bilgileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, ifşa eden veya açıklayan kişi hakkında 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

Talep hâlinde ilgililere kişisel eşya ve belgelerinin kolluk marifetiyle teslimi sağlanır.

Kanuna göre alınan tedbir kararları, başta Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri olmak üzere, verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluğa da gecikmeye mahal bırakmadan bildirilir.

İlgili mercilere yapılmış olan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuruyu yapan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine derhâl bildirilir.

Verilen koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesi hususunda, korunan kişi veya kişilerin yerleşim yerindeki, bulunduğu yerdeki ya da tedbirin uygulanacağı yerdeki kolluk birimi görevli ve yetkilidir.

Tedbir kararının, kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imkânı sağlanır.

Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.

Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir.

İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir.

Tedbir Kararına İtiraz

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 9. Maddesine göre hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.

Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir. İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

Tedbir Kararlarının İhlali

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 13. maddesine göre kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.

Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.

Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir.

 

Şiddet Önleme Ve İzleme Merkezleri

6284 sayılı Kanunun 14.maddesinde Şiddet Önleme ve İzlem Merkezlerinin kurulması görevi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir. Buna göre Bakanlık, gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esasına göre yürüten şiddet önleme ve izleme merkezlerini kurmakla yükümlüdür. Kurulan merkezlerde şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik izleme çalışmaları yapılır ve destek hizmetleri verilir.

Şiddet Önleme Ve İzleme Merkezlerinin Sağladığı Destek Hizmetleri

6284 sayılı Kanun kapsamında şiddetin önlenmesi ve verilen tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmasının izlenmesi bakımından şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır: (m.15)

  1. a) Koruyucu ve önleyici tedbir kararları ile zorlama hapsinin verilmesine ve uygulanmasına ilişkin veri toplayarak bilgi bankası oluşturmak, tedbir kararlarının sicilini tutmak.
  2. b) Korunan kişiye verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık, adlî yardım hizmetleri ve diğer hizmetleri koordine etmek.
  3. c) Gerekli hâllerde tedbir kararlarının alınmasına ve uygulanmasına yönelik başvurularda bulunmak.

ç) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılmasına yönelik bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak ve uygulamak.

  1. d) Bakanlık bünyesinde kurulan çağrı merkezinin bu Kanunun amacına uygun olarak yaygınlaştırılması ve yapılan müracaatların izlenmesini sağlamak.
  2. e) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılması için çalışan ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.

Korunan kişilerle ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır:

  1. a) Kişiye hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda rehberlik etmek ve meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak.
  2. b) Verilen tedbir kararıyla ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine yönelik önerilerde bulunmak ve yardımlar yapmak.
  3. c) Tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini izlemek.

ç) Psiko-sosyal ve ekonomik sorunların çözümünde yardım ve danışmanlık yapmak.

  1. d) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik durumu hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.
  2. e) İlgili merci tarafından istenilmesi hâlinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.
  3. f) 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri uyarınca maddi destek sağlanması konusunda gerekli rehberliği yapmak.

Şiddet uygulayanla ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır:

  1. a) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik durumu ile diğer kişiler ve toplum açısından taşıdığı risk hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.
  2. b) İlgili makam veya merci tarafından istenilmesi hâlinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.
  3. c) Teşvik edici, aydınlatıcı ve yol gösterici mahiyette olmak üzere kişinin;

1) Öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına,

2) Alkol, uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun olması hâlinde, bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi olmasına,

3) Meslek edindirme kurslarına katılmasına, yönelik faaliyetlerde bulunmak.

Şiddet mağduru ile şiddet uygulayana yönelik hizmetler, zorunlu hâller dışında farklı birimlerde sunulur.

Toplumuzda Kadınların Güçlendirilmesine ve Desteklenmesine Dair Hizmetler

Sosyal devlet olmanın ilkesi gereği, şiddet için önemli bir risk faktörü olan gelirin eşit paylaşımında toplumsal bağışların ve sosyal yardımların katkısı büyüktür.

Sosyal adalet ve hukuk sistemimizin bir parçası olan sosyal devlet ilkesi arasında yakın bir bağ vardır. Sosyal adalet, bir ülkede bulunan kaynakların ayrım gözetmeksizin toplumun her bir bireyine aynı ölçüde dağıtılmasını barındırır. Sosyal devlet ilkesi ise hukuken korunan haklar gözetilerek, toplumda yer alan ve toplumdaki diğer bireylerden düşük gelire sahip gruplara adaletli gelir paylaşımının sağlanması açısından son derece önemlidir. Sosyal yardımlara ve toplumsal bağışlara ilişkin program belirlenmesi ve bu programların faaliyete geçirilmesinde özellikle kamuya büyük iş düşmektedir.

Devlet, adaletli gelir paylaşımı yapmak için düşük gelire sahip maddi açıdan sıkıntı yaşayan vatandaşlarına sosyal yardım ilkesi kapsamında destek olmaktadır. Devlet tarafından yapılan bu yardımların en önemli hedefi maddi açıdan zor durumda olan bireylerin ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlamaktır. Bu durumu, sosyal yardımın amacının bir toplumdaki dezavantajlı grubun kendi kendine yetebilmesine aracılık etmek olarak da düşünebiliriz. Özetle sosyal yardımlar kamunun, barınma, yemek, sağlık gibi en temel gereksinimlerini dahi karşılayamayacak haldeki bireylere herhangi bir karşılık beklenmeksizin verdiği ücrettir.

Maddi durum yetersizliği sebebiyle bağışlara gereksinimi olan ve tolumun diğer bireylerinden dezavantajlı olan kimselerin desteklenmesi sosyal yardımlar sayesinde gerçekleşmekte olup, bu özelliğiyle sosyal yardımlar aynı zamanda sosyal hizmet kapsamına da girmektedir.

Çağımızda sosyal yardım projeleri ile politikaları, maddi açıdan zor durumda olan kimselerin yoksulluktan kurtulup ayağa kalkana değin kendi kendilerine yetmelerini sağlamaları yönünde katkı sağlamaktadır. Bağışlar ve yardımlar sayesinde maddi açıdan zor durumdaki bireyler, maddi sorunlarından tamamıyla kurtulamamaktadır. Ancak bu bireyler sosyal yardımlar sayesinde en azından zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilmekte ve istihdam edilinceye kadar günün ağır koşullarını ve engellerini bir biçimde atlatmaktadır.

Sosyal yardım hakkı T.C. Anayasası’nda Sosyal Güvenlik Hakkı kısmında kendisine yer bulmuştur. Ayrıca, Bakanlığın yoksullara, hatta indirgersek yoksul kadınlara her zaman destekleyici, önleyen ve muhafaza eden hizmetler vermektedir. Bu hizmetlerin bir kısmı direkt olarak yoksul kadınlara ithafen olup, diğer kısmı ise yoksul kadınlara dolaylı olarak hizmet sağlamaktadır.

Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü

Ülkemizde sosyal yardımlarla ilgili birimler ve kanuni düzenlemelere yer vermemiz gerekirse, ilk adım 1986 senesinde 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile atılmış ve işbu kanunla birlikte Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu oluşturulmuştur. Bu fon öncesinde ise sosyal yardım hizmetleri Darülaceze Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Kızılay Derneği aracılığıyla yürütülmüştür. SYDTF’nin kurulmasının en büyük amacı 3294 sayılı Yasanın birinci maddesinde belirtilen;

“Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini ağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.” maddesidir. Sosyal yardımlara ve bağışlarla ilgili güncelliğe gereksinim duyulması sebebiyle 5263 Sayılı Kanun ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Sonrasında 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamesi ile (mülga) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2021 yılında kurulmuş ve genel müdürlüğün adı “Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” olarak değişikliğe uğramıştır. 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 2018 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birleştirilmiş ve söz konusu bakanlık Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı adıyla faaliyetlerini devam ettirmiştir halen de hizmetlerini sürdürmektedir.

Ülkemizin her il ve ilçesinde 3294 sayılı Kanun içerisinde yer alan özel hukuk tüzel kişiliğine sahip SYDV’ler kurulmuştur. Belirtmek gerekir ki her SYDV’nin ayrı karar organı vardır ve karar organları 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında faaliyetlerine devam etmektedir. SYDTF’dan gönderilen fon, iştiraklerden ve işletmelerden edinilen gelir ve başka gelirler Vakıflara gelir sağlamaktadırlar. Vakıfların gerek idari gerekse hiyerarşik yapısı itibariyle AÇSHB’na herhangi bir bağımlılığı yoktur. Buna karşın Vakıfların denetimleri İçişleri Bakanlığı, AÇSHB ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yerine getirilmektedir. Vakıfların başkanı Mülki İdare Amirleri olarak belirlenmiştir. Yardımlarla ilgili bütün kararlar Vakıfların Mütevelli Heyetlerince alınmaktadır. Mütevelli heyetleri üyeleri, Defterdar, illerde Belediye Başkanı, İl Sağlık Müdürü, İl Millî Eğitim Müdürü, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü,  İl Müftüsü; İlçelerde Belediye Başkanı, İlçe Millî Eğitim Müdürü, Mal Müdürü, İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü, İlçe Müftüsü, Sağlık Grup Başkanı’dır.

Vakıflarca verilen sosyal yardımlardan faydalanacak bireyler, geçici veya çok olmayan bir bağışla topluluktaki yaşantısını sürdürebilecek, herhangi bir sosyal güvencesi olmayan ve de Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan bir geliri olsa da ev içerisinde yaşayan bireylerden kişi başına düşen geliri (yaşı on altıdan büyük olanlara özel) net aylık asgari ücretin üçte birinin altında olan bireyler, şehit yakınları ve doğal afetten zarar görenlerdir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu gelirleri;

  • “Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan Cumhurbaşkanı kararıyla % 10’a kadar aktarılacak miktardan,
  • Bütçeye konulacak ödeneklerden,
  • Trafik para cezası hasılatının yarısından,
  • Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak % 15’lik miktardan,
  • Her nevi bağış ve yardımlardan ve diğer gelirlerden oluşmaktadır” (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu).

SYDV’lerce verilen hizmetler kapsamında sosyal yardımlar ve bağışlardan sadece kadınların faydalandığı programlar mevcuttur. Özellikle, Şartlı Eğitim Yardımı ve Şartlı Sağlık Yardımı ile Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Yardım Programı bu programlar arasında yer almaktadır. Hane ve ev bazlı olarak SYDV’lerin sosyal yardım proje ve programlarına yönelik işleri gerçekleştirilmektedir.

SYDV’lerin maddi olarak zor durumda olan kimselere sağladığı sosyal yardım ve bağışlara ilişkin programlar aşağıda yer almaktadır.

Aile Yardımları

“Aile yardımları; barınma, gıda, yakacak, sosyal konut, eşi hayatını kaybetmiş kadınlara ilişkin yardım, yoksul askerlerin ailelerine ilişkin yardım, yetim ve öksüz yardımı, yoksul asker çocuğu yardımı, doğum yardımı gibi yardımları içermektedir.”

Söz konusu yardımlardan;

Gıda Yardımları; İhtiyacı ve gereksinimi olan ailelere dini bayramlardan önce zaruri gereksinimlerin karşılanması amacıyla verilen yardımdır.

Barınma Yardımı; Tespit edilen gelirin altında geliri bulunan bireylere oturulamayacak halde konutu bulunması durumunda yapılan yardım türüdür.

Sosyal Konut Projesi; Geri ödenmek üzere ve TOKİ vasıtasıyla geri ödenmesi şartıyla iki yüz yetmiş ayda tamamlanması beklenen yardım türüdür.

Yakacak Yardımları; Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumundan tarafından sağlanan yoksul kimselere kış aylarında sağlanan yardımdır.

Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Yardım Programı; Resmi nikahlı eşi hayatını kaybeden kadınlara gereksinim sahibi olduğu değerlendirildiği takdirde 2 aylık dönemler halinde verilen yardım türüdür.

Muhtaç Asker Ailelerine Yönelik Yardım Programı; Askerlik vazifesini ifa ederken destek sağlanması gerektiği düşünülen yoksul asker ailelerine sağlanan yardım türüdür.

 Muhtaç Asker Çocuğu Yardımı; Babası asker olan ve muhtaç haldeki on sekiz yaşından küçük çocuklara sağlanan yardımdır.

 Öksüz ve Yetim Yardımı; Annesi, babası veya hem annesi hem babası hayatını kaybetmiş ve yoksul durumda olduğu anlaşılan on sekiz yaşından küçük çocuklara sağlanan yardımları kapsamaktadır. (https://sosyalyardimlar.aile. gov.tr/aile-yardimlari).

Eğitim Yardımları

Eğitim yardımları; şartlı eğitim yardımı, eğitim materyali yardımı, engelli öğrencilerin ücretsiz şekilde okullarına taşınması yardımı, öğle yemeği yardımıdır.

Eğitim Materyali Yardımı; Yoksul ailelerin ilköğretim ve ortaöğretime giden çocuklarına, temel okul gereksinimlerinin karşılanması için verilen yardım türüdür. Bu yardım, direkt olarak annenin hesabına gönderilmektedir.

Şartlı Eğitim Yardımı; Çocukların okula gönderilmesi koşuluyla yoksul ailelerin ilköğretim ve ortaöğretime giden çocuklarına verilen yardım türüdür. Bu yardım direkt olarak annenin hesabına gönderilmektedir.

Öğle Yemeği Yardımı; Her önem ve her gün için taşımalı eğitimle okula devam eden çocuklara Milli Eğitim Bakanlığı’na kaynak aktarımı yoluyla sunulan yardım türüdür.

Ücretsiz Ders Kitabı Yardımı; Milli Eğitim Bakanlığı’na kaynak aktarma yoluyla sunulan ve devlet okullarına devam eden ilk ve ortaokul öğrencilerine ücretsiz olarak ders kitabı dağıtılmasına ilişkin verilen hizmettir.

Öğrenci Taşıma, Barınma ve İaşe Yardımı; Milli Eğitim Bakanlığı’na kaynak aktarma yoluyla devlet okullarına devam eden ilk ve ortaokul öğrencilerinin iaşe ve barınmadan faydalanmasına ilişkin hizmettir.

Engelli Öğrencilerin Okullarına Ücretsiz Taşınması; Milli Eğitim Bakanlığı’na kaynak aktarımı yoluyla sunulan ve özel eğitime gereksinim duyan engelli öğrencilerin taşınması için verilen hizmettir. (https://sosyalyardimlar. aile.gov.tr/egitim-yardimlari)

 

Sağlık Yardımları

Şartlı Sağlık Yardımı; Yoksul ailelerin sıfır-altı yaş arasında bulunan çocuklarını sağlık kontrollerine düzenli bir şekilde götürmesi koşuluyla sunulan sosyal yardım programıdır. Gereksinimi bulunan hamilelere düzenli doktor kontrolü ve doğumlarını hastanede gerçekleştirmeleri durumunda gebelik yardımı verilmektedir.

Kronik Hastalara Yönelik Yardım Programı; SSPE (Subakut Sklerozan Panensefalit) ve Tüberküloz hastalarından ev koşullarını uygun hale getirilmesi gerekenler ile tıbbi öz bakımını gerçekleştiremeyenlere yapılan yardımlardır.

GSS Prim Ödemeleri; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Genel Sağlık Sigortası kapsamında 2021 yılından itibaren  sosyal güvencesi olmayan ve gelir kriteri koşulu uygun olan kimselerin sağlık sigorta primleri Sosyal Güvenlik Kurumu’na Bakanlık tarafından ödenmektedir.

Genel Sağlık Sigortası Katılım Payı Ödemesi; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60/c-1 ve 60/c-3 maddeleri kapsamında olan sigortalıların reçete, ilaç, hastane vb. için ödedikleri katılım paylarının iadesine ilişkin yardımdır. (https://sosyalyardimlar.aile.gov.tr/saglik-yardimlari).

 

 

Yaşlı ve Engelli Yardımları

Yaşlı ve engellilere yönelik yardımlar; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında 18 yaş altı engelli yakını yardımı ile yaşlılık ve engelli yardımını kapsamaktadır.

“Yaşlılık Yardımı (65 yaş ve üstü)” söz konusu Kanun ihtiyaç sahibi olduğuna kanaat getirilen yaşlılara üç ayda bir kez sunulan yardımdır.

“Engelli Yardımı” yine ilgili Kanun kapsamında ihtiyaç sahibi olduğuna kanaat getirilen , engel oranı %40 ve üzeri olan ve buna ilişkin sağlık raporu bulunan kişilere üç ayda bir kez sunulan yardım hizmetidir. Bu hizmetten 2018 yılı içerisinde toplam 629,551 kişi yararlanmıştır.

“18 Yaş Altı Engelli Yakını Yardımı” da aynı şekilde ilgili Kanun kapsamında 18 yaşından küçük ihtiyaç sahibi olduğuna kanaat getirilen , engel oranı %40 ve üzeri olan ve buna ilişkin sağlık raporu bulunan kişilere üç ayda bir kez sunulan yardım hizmetidir.  2018 yılında bu hizmetten 93.003 kişi yararlanmıştır.(https://sosyalyardimlar.aile.gov.tr/engellilere-yonelik-yardimlar)

Özel Amaçlı Yardımlar

İhtiyaç sahibi kişilerin günlük olarak sıcak yemek ihtiyaçlarının karşılanması, aşevlerinin sunduğu bir hizmettir.

Afet/ Acil Durum Yardımları, ülkemizde meydana gelen afet ve acil durumlarda ilk ay için ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın herhangi bir koşul aranmaksızın temel ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılan tüm faaliyetleri ve verilen hizmetleri kapsar.

Terör Zararı Yardımı; terörden zarar gören ihtiyaç sahibi vatandaşların temel ve acil ihtiyaçlarının karşılanması için ödenen yardımları kapsar.

Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Yardımı Programı; Avrupa Birliği tarafından finanse edilen bir program olmanın yanında, WFP, BM,  AÇSHB ve Türk Kızılay’ı arasındaki ortaklık dahilinde uygulanmaktadır. Program geçici barınma merkezinin dışındadır ve belirli kriterlere uyan tüm yabancılara sunulan hizmettir.

Yabancılara Yönelik Şartlı Eğitim Yardımı Programı; Avrupa Birliği tarafından finanse edilen bir yardım programı olmakla birlikte UNICEF, AÇSHB, MEB ve Türk Kızılay’ı arasındaki ortaklık dahilinde uygulanmaktadır. Ayda dört günden fazla devamsızlık yapılmaması şartıyla, geçici barınma merkezi dışında olan tüm yabancıların çocuklarının eğitim-öğretim dönemlerinde faydalanabileceği bir hizmet türüdür. Geçici eğitim merkezlerinde öğrenim gören veya MEB’e bağlı okullarda eğitim gören tüm yabancıların çocukları bu programdan faydalanabilmektedir. Bu programdan 2018 yılında 323.418 kişi yararlanmıştır.

 

Projeler

SYDTF kaynakları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından 3294 sayılı Kanun kapsamında vatandaşlara sosyal yaşama uyumunu sağlamaya yönelik proje destekleri sunularak onların işlevselliklerinin arttırılması amaçlanmaktadır. Aşağıda aktif olan projelere ilişkin bilgiler verilmektedir.

Gelir Getirici Projeler; İhtiyaç sahibi hane ya da bireylere verilen iş kurma destekleridir. Örneğin bireysel olan projeler için 15.000 TL’ye kadar destek hizmeti verilmektedir.

Sosyal Yardım-İstihdam Bağlantısı ile; istihdam ve sosyal yardım bağlantısını kuvvetlendirmek ve bununla beraber sosyal yardımlardan faydalanan kişilerin istihdamının sağlanmasını da kolay hale getirmek amacıyla, işverenlere sigorta prim desteği verilmesi hedeflenmiştir ve akabinde “Sosyal Yardım Yararlanıcılarının İstihdamına İlişkin Yönetmelik” hazırlanmıştır. Bu yönetmelikle birlikte, sosyal yardımlardan faydalanan 18-55 yaş arasındaki çalışabilecek durumda olan bireylerin özel sektörde işe alınması halinde, işverenin ödemekle yükümlü olduğu sigorta primini bir yıl süresince ödemeyecek ve bu primi Bakanlık karşılayacaktır.

Sosyal Hizmet Projeleri’nin temel amacı ise temelde toplumdaki dezavantajlı gruplara ilişkin sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılmasıdır. Ayrıca bu proje kapsamında yaşlıların ve engellilerin bakımının sağlanması, sosyal market kapsamında belediyeler ve STK’larca Vakıflara başvuruda bulunulan projeler için destek olunması sağlanmaktadır.

Aile Destek Merkezi (ADEM); kadınların hem kişisel hem de mesleki yönde gelişimini amaçlayan, kadın ve çocuk için kurulmuş olan merkezlerdir. Hizmete açılmaları için Bakanlık tarafından çeşitli miktarlarda mali destekte bulunulmaktadır.

Sosyal Dayanışma Merkezi (SODAM) da benzer şekilde çocuklar ve kadınlar için kurulan, kadınların hem kişisel hem de mesleki yönde gelişimini amaçlayan merkezlerdir.

SODAM’ların hizmete açılması için de yine Bakanlığın çeşitli miktarlarda mali desteği mevcuttur.

Yaşlı ve Engellilerin Bakımı; bakıma muhtaç durumdaki engelli ve yaşlıların ev temizliği, temel ve zaruri ihtiyaçlarının karşılanması, kişisel bakımlarının yapılmasına yönelik sunulmakta olan hizmetlerdir

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü

KSGM tarafından kadınları ilgilendiren direk sağladığı hizmet ya da politika bulunmamaktadır. Kadınların ve kız çocuklarının değişik yönlerde güçlendirilmesine ilişik, projeler, strateji belgeleri ve anlaşmalar kapsamında faaliyetler yürütülmüştür. Aşağıda belirtilen başlıklarda yer verdiğimiz faaliyetler KSGM’nin Bakanlık ile birleştirilmesinin ardından aktarılanları kapsamaktadır.

Strateji Belgeleri

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı (2016-2020); erken yaşta evliliklerin kuruluşlar arası eşgüdümlü ve ortaklaşa çalışmasıyla önlenmesine yönelik faaliyetler bulunmaktadır.

Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2018-2023); bu eylem planı kadınların sağlık, eğitim, ekonomi, karar alma düzeneklerine iştirak ve medya alanlarındaki mevcut konumu ile konu olan alanlara yönelik çeşitli kamu kurumları ile ortaklaşa çalışmalarına yönelik amaç ve faaliyetleri kapsamaktadır.

Özellikle kadınlara iş alanı açmayı amaçlayan stratejiler aşağıda kısaca belirlenmiştir.

  • “Kadınların güçlenmesi amacı ile iş gücü piyasasına göre mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi ve yeterli kullanım için zorunlu iyileştirmelerin yapılması,
  • İşgücü piyasasında ayırt edici özelliği olan kadınlara yönelik iş alanı açmayı çoğaltacak şekilde mesleki eğitim ve beceri gelişimi olanaklarının güçlendirilmesi,
  • Kadınların ekonomik durumunun iyileştirilmesi ve öncelikle bedelsiz aile işçiliği olmak üzere kayıt dışılıkla mücadeleyi amaçlayan ekonomik ve sosyal stratejilerinin geliştirilmesi,
  • Kamu ve özel kurumlarda kadın erkek fırsat eşitliği ile ilgili öğrenim belgesi zeminin hazırlanması ve bu bağlamda işbirliğinin geliştirilmesi,
  • Kadın girişimciliğinin geliştirilmesi ve özellikle inovasyon konusunda bilgilendirilerek kadınların ekonomik durumlarının güçlenmesine katkı sağlaması,
  • Politika stratejileri gerektiren kadınların ekonomik özgürlüklerinin sağlanması konusunda çalışmaların arttırılması” (KSGM, 2019).

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü

ÇHGM, çocuklara bolluk ve rahatlık sunmaya özgü hizmetleri yürütmektedir. Ekonomik açıdan çocuklarına bakamayan ailelere çocuklarının bakımını sağlayabilmesi için destek hizmetlerini vermektedir.

ÇHGM maddi durumu olmayan ailelerin çocuklarına dair Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmeti ve Özel kreş ile gündüz bakım evlerinden kontenjan hizmetleri bulunmaktadır.

Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmeti; sosyal ve ekonomik desteğin gerçek hedefi çocuk bolluk ve refahının sağlanması olsa da asıl amacı maddi durumu olmayan ailelere, çocuklarını kurum bakımına vermeden, aile içerisinde büyümeleri için destek vermektedir. Bunun amacı aile bütünlüğünün korunmasıdır.

Bahsedilen sosyal yardım miktarları yönetmelik çerçevesinde en yüksek devlet memuru maaşının belli oranı kapsamında gerçekleştirilmektedir.

Yukarıda bahsedilen  “Ücretsiz Bakım Hizmeti” kapsamında dezavantajlı grupların çocuklarının Bakanlığa bağlı özel kreş ve gündüz bakımevleri ile çocuk kulüplerinden bedelsiz yararlanmaları için imkan sağlanmaktadır.

Çalışma Genel Müdürlüğü

ÇGM kadınlara göre faaliyetleri genel anlamda kadınlara iş alanı açmaya dair strateji ve eylem planı kapsamında gerçekleştirilmiştir. Kadınlar dezavantajlı gruplar içerisinde anılmakla birlikte, iş alanı açmaya dair eylem planlarında kadınlara daha çok yer verildiği görülmektedir.

Strateji Belgeleri

Çalışma Genel Müdürlüğünün, Ulusal İstihdam Stratejisi alanında, dört temel strateji çerçevesinde eylem planları hazırlanmıştır. Bu eylem planlarında kadın ve kız çocuklarının eğitim ve istihdamı, sosyal yardımlar gibi alanlarda güçlendirilmesini içine alan söylemlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda bahsedilen eylem planlarına ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

Özel Politika Gerektiren Grupların İstihdamının Artırılması Eylem Planı (2017- 2019); kadınlar, engelliler, işsiz gençler, uzun zamandır iş bulamayan kişiler gibi özel strateji gerektiren gruplara iş alanı açma ve kayıt edilemeyen kesimlerle mücadele kapsamında hazırlanmıştır. Söz konusu eylem planının 1. faaliyeti “Kadınların işgücüne katılma oranı ve iş alanı artırılacak, kayıt dışı iş alanı ile mücadele edilecektir.” olup, doğrudan kadınları hedeflemektedir.

Direk sosyal yardım alan kadınlarla ilgili 1.2. tedbirinde ise “Kırdan kente göç eden kadınların, işgücü piyasasına uyumlarını sağlayıcı programlar gerçekleştirilecektir.” söylemi yer almaktadır. Bununla birlikte sözü edilen tedbirin açıklamasında “Kentsel alanlarda belli kadın gruplarına yönelik istihdam garantili kurslar açılacaktır. Sosyal yardımlardan faydalanan kadınlar tespit edilerek bu kadınlar için iş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinin meslek edindirme faaliyetleri üzerinde yoğunlaşması sağlanacaktır.’’ diye ifade edilmektedir. Bu tedbirlerde işbirliği yapılacak kurum ve kuruluşlar ise AÇSHB, İçişleri Bakanlığı, Kalkınma Ajansları ve Belediyeler olarak belirlenmiştir.

Eğitim-İstihdam İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı (2017-2019); bütün çocuklar için okul öncesi eğitimden başlamak koşulu ile ulaşılabilir eğitim sistemi, genel ve mesleki eğitimin kalitesi ve etkinliği, hayat boyu öğrenme, eğitim-işgücü piyasası arasındaki uyum, aktif iş gücü piyasası stratejileri, eğitim sistemi ve proje merkezli yenilikçi olma durumu ve girişimcilik gibi konularda, sorumlu kurum ve kuruluşları da içeren altı tedbir başlığı bulunmaktadır. (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2017)

Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü

Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün kadınlara dair hizmetleri genel anlamda kadınlara iş alanı yaratmaya yönelik proje ve eylem planı alanında oluşturulmuştur.

Projeler

Kadınların güçlendirilmesine yönelik Daha Çok ve Daha İyi İşler: Türkiye’de Kadınların İnsana Yakışır İşlerle Güçlendirilmesi Projesi (2013-2018); SIDA, ILO ve İŞKUR ortaklığında Ankara, Bursa, İstanbul, Konya olmak üzere altı pilot ilde yer almaktadır. Projenin hedefi İŞKUR’a kayıtlı işsiz kadınlardır. Proje dahilinde Kadın İstihdamı Eylem Planı hazırlanmıştır. Ayrıca İl Müdürlükleri ve Genel Müdürlük çalışanlarına toplumsal cinsiyet eğitimleri verilmiştir. İş ve meslek danışmanlarına girişimcilik eğitim programı başvuru süreci değerlendirme eğitimi verilmiştir. Film Yarışması ve kamu spotları ile işgücü raporları hazırlanmıştır. Proje dahilinde iş arama becerileri ve danışmanlık hizmeti verilen kadın sayısı 830, girişimcilik eğitimi alan sayısı 400, bunların içinden kendi işini kuran kadın sayısı 43, mikro hibe ve danışmanlık desteği alan kadın sayısı ise 28’dir (KSGM, 2019). 

 

BÖLÜM 4: SONUÇ ve ÖNERİLER

 

Sonuç olarak; kadına yönelik şiddet Türkiye’nin en önemli toplumsal sorunlarından biridir. Güç iktidar ve şiddet kavramları, erkekler için çocukluktan başlayıp yetişkinliğe kadar uzanan süreçte, biyolojik, psikolojik ve toplumsal faktörlerle harmanlanıp, kadına yönelik şiddetle kendini göstermektedir. Bu sebepten şiddet gören, şiddete maruz kalan yada şiddet gösterme eğilimi olan çocukların okul çağlarında eğitmenler tarafından tespit edilerek, rehabilitasyon ile destek sağlanması ileri vadede olumlu sonuçlar getirebilir. Okullarda bu sorunların tespiti ve çözümü için rehberlik servisleri ve öğretmenlerinin hassasiyet göstermeleri önem arz etmektedir.

Son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadına yönelik şiddet konusu üzerinde araştırma ve çalışmalara bakıldığında belirgin bir azalma göstermediği gibi aksine artış olduğu gözükmektedir. Aşağıdaki grafiği incelersek kadın cinayetlerinin son 10 yılda artışı ve en çok kim tarafından öldürüldüğünü görebiliriz. Bu grafikte bize yıllar geçtikçe artışın devam ettiğini göstermektedir.

Şekil 7:Türkiye’de 2008-2020 yılları arasında Kadına Şiddetin Durumu

Ayrıca şiddetin anatomisine baktığımızda; erkeklerin kadına uyguladıkları şiddette, erkeğin kişilik özelliklerine, biyolojisine ve psikolojisine dayandırsak da aslında şiddet temelde öğrenilen bir davranıştır. Kişi bir birey olarak yaşadığı aileden, toplumdan ve kültürden etkilenip şiddet davranışını öğrenilmiş bir kazanım olarak hayatına aktarır.  Şiddet yalnızca öğrenilmiş bir davranış olarak hayatımızda kalmayıp, nesilden nesile öğretilen çığ gibi büyüyen bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Psikoloji Bilimi Işığında Kadına Yönelik Şiddete Dair Öneriler

 

Günümüzde yaygın bir ruh sağlığı sorunu olarak görülen şiddet, dünyanın bütün her yerinde her cinsiyetten, yaştan, dinden, dilden insanın maruz kaldığı evrensel bir sorundur. Genel olarak şiddete yönelik Psikoloji yazını incelendiğinde kadına yönelik şiddeti önlemeye ve şiddete maruz kalınma durumlarında alınan hasarları iyileştirmeye yönelik birtakım müdahaleler yapıldığı anlaşılmaktadır. Alan yazından hareketle kadına yönelik şiddeti önlemek adına şu öneriler yapılabilir:

  • Heise’nin Ekolojik Modelinde de belirtildiği gibi şiddetin sebepleri kültürel, sosyal, ve ekonomik etmenleri çok yönlüdür. Şiddeti önlemenin yolu ise şiddetin anatomisini anlamaktan geçmektedir. Bu nedenle kadına yönelik şiddete disiplinler arası incelemeler yapılması gereklidir. Bu noktada, farklı disiplinlerde çalışan akademisyenlerin uygulamacılara yol göstermesi adına birlikte yapacağı çalışmalar önem arz etmektedir.
  • Sağlıklı aile örüntülerini topum geneline yayabilmek adına ruh sağlığı profesyonellerinin ulaşılabilirliğini arttırmak önem arz etmektedir. Bu noktada tıpkı aile hekimliği gibi her aileye bir aile danışmanı/aile terapisti atanması tavsiye edilir. Bu noktada aile danışmanları/ruh sağlığı uzmanları da ulaşılabilir olmayı sürdürmelidir. Çünkü özellikle aile içinde yaşanan olası çatışmaların çözümünde etkili çatışma çözüm stillerinin bilinmemesi sorunu şiddete neden olmaktadır. Bu nedenle ruh sağlığı uzmanları ve/veya aile danışmanları öfke ve stres kontrolü, etkili iletişim ve çatışma çözme yönetimine yönelik eğitimler düzenlenmelidir ve var olan eğitimlerin sayısı artmalıdır. Yine bu alanda çalışan profesyoneller de halka vereceği psiko-eğitimlerle ulaşılabilirliği amaçlamalıdır.

Ruh Sağlığı Yasası Hakkında:

Toplum ruh sağlığına yönelik hizmetlerin önemi ruh sağlığı yasasını da gerekli kılmaktadır. Gelişmiş ülkelerin tamamında, gelişmekte olan ülkelerin ise çoğunda “Ruh Sağlığı Yasası” mevcuttur. Bu yasa her bireyin ruh sağlığı hizmetine eşit, bilimsel ve güvenilir seçeneklerle ulaşması; ilgili ruh sağlığı çalışanlarının güvenli ve denetimli şartlarda hizmet vermesi için önem arz etmektedir. Hizmet verecek uzmanın ulusal veya uluslararası kurumlar tarafından akredite edilmiş, yetkinliği ve yeterliliği olan eğitmenler tarafından mesleki eğitimini tamamlamış olması, geçerliliği ve yasal zemini olan uygulamalarla ve unvanlarla birey ve toplum ruh sağlığını suiistimal etmemelidir. Bu noktada ruh sağlığı meslek gruplarının görev tanımları net bir şekilde yapılmalı ve bu önde gelen meslek dayanışma dernekleri ile (Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Türk Psikiyatri Derneği vb.) işbirliğinde olunarak uzman olarak nitelendirilen kişilerin mesleki tanımları yapılmalı ve bu kişilerin aldığı eğitim, vereceği hizmete yönelik sertifikasyon süreci gibi hayati öneme sahip etkenler denetlenmelidir.

Ruh Sağlığı Yasa teklifi ilk olarak 02-03-2018 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuş ancak 26. Dönemde komisyonların ve Genel Kurulun gündemine alınamadan dönem son bulmuştur.

  1. Yasama Döneminde ise kanun teklifi Grup Başkan Vekili, MHP Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay tarafından yeniden TBMM Başkanlığına sunulmuştur. 2018 yılında Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Deniz Depboylu’nun önderliğinde, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikiyatri Derneği gibi önde gelen mesleki örgütlerin de iş birliği ile hazırlanan Ruh Sağlığı Kanun Teklifi hem ruh sağlığı profesyonelleri hem de ruh sağlığı hizmetinden faydalanmak isteyen toplumumuz için önemli bir gelişmedir. Hazırlanılan bu yasanın temel amacı; “insan hakları ve çocuk hakları ilkeleri doğrultusunda toplum ve bireyin ruh sağlığının korunmasına ve ruhsal yönden sağlıklı gelişimin sağlanmasına yönelik temel ilkeleri belirlemek, ruh sağlığı sorunu olan bireyleri tespit etmek, ilgili hizmet standartlarını tanımlamak; ruh sağlığı hizmet ve desteklerine erişim ihtiyacı duyan bireylerin, ihtiyaç duydukları hizmet ve destekleri, mümkün olan en kapsamlı ölçüde ve gönüllü temelde almalarını ve kendi iyileşme süreçlerine dahil olmalarını, bu doğrultuda verilecek önleyici, destekleyici ve iyileştirici hizmetleri mümkün olan en az kısıtlayıcı ve en uygun yöntemlerle almalarını sağlamaktır.” (Milliyetçi Hareket Partisi Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı Erişilen Tarih: 05.12.2021)
  • Ruh sağlığı yasası gerekliliğine ek olarak, raporda altı çizilen Heise’nin Ekolojik Modelinde de belirtildiği gibi nedenleri çok farklı boyutta olan şiddeti önlemek için aile danışmanı ya da ruh sağlığı profesyonellerine ek olarak öğretmen, hukukçu, imam, polis gibi meslek grupları da kendi alanlarında şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar yapması oldukça önemlidir. Örneğin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı’nda “aile polisi” önerisi verilmiştir. Her bir aile için aile hekimi gibi aile danışmanı, aile polisi de bulunması şiddeti önlemek adına işlevsel olabilir.
  • Kimi zaman şiddet mağduru olan bireylerin ifade verirken dahi yeniden travmatize olduğu durumlar olabilmektedir yahut şiddet mağduru ile görüşme yapılırken ilgili görevliler ikincil travmaya maruz kalabilmektedir. Bu nedenle gerek şiddeti önleme gerek şiddetin sonuçlarına yönelik çalışma yapılan kurum ve kuruluşlarda şiddete müdahale konusunda eğitim almış ruh sağlığı uzmanları bulundurmak hem mağduru hem mağdura yardımcı olmaya çalışan destek ekiplerinin ruh sağlığını korumak adına önemlidir.

 

 

Sosyoloji Bilimi Işığında Kadına Yönelik Şiddete Dair Öneriler

 

  •    Kadına yönelik şiddet eşitlik, gelişme ve barış hedeflerine ulaşmak için büyük bir engeldir. Şiddet kadınları temel insan haklarından yoksun bırakarak kadın erkek arasındaki eşitsizliği daha da derinleştirmektedir (Reisi: 2003). Tüm araştırmalar sonucunda diyebiliriz ki, kadına acıyan bir bakış açısıyla şiddetle mücadele etmemiz mümkün değildir. Kadına acımak ve ‘kadının yeri evdir’ anlayışı, kadının toplumdaki yerini pasifleştirir ve kadını güçsüzleştirir. Toplumumuzda kadını güçlü bir hale getirmek için eğitim araçlarını, medyayı ve sivil toplum kuruluşlarını aktif bir şekilde kullanmak gerekmektedir. Kadının bilinçlenip sahip olduğu gücün farkına varması için kadının, yasalarda var olan haklarından haberdar olması gerekir. Bunun yanı sıra kadın üretebilme gücüne sahip olduğu için var olan üretim araçlarının farkında olması ve üretim araçlarını kullanabilecek yetiye ulaşmasını sağlamak gerekir. Bütün bunlar kadının özgüveninin ve kendine olan saygısının artmasını sağlar.
  • Ataerkil toplum yapısı ile baskın erkek modeli, toplumda kadını pasif duruma getirerek, şiddeti normalleştirmektedir. Ataerkil kültür yapısında, kızını dövmeyen dizini döver ile başlayıp, yuvayı dişi kuş yapar ile devam eden, kadına rol biçen söylemler soyutlanmalı, bilakis kadın ve erkeklerin birbirini destekleyerek güçlendiren, sevgi ve muhabbeti besleyen söylemler geliştirmelidir. Ayrıca aile içi iletişimde şiddet içeren söylemlerin terk edilmesi, şefkat diline yer verilmesi son derece önem arz etmektedir.
  • Kadına şiddet, aile mahremiyeti yani bir iç mesele olarak görülmektedir. Mahremiyet alanında şiddet olduğu zaman insan hakları ihlali gerçekleşir Bu durumda ‘kol kırılır yen içinde kalır deyip susmak, durumu çözümsüzlüğe itmektedir. Toplumumuzun temel birimi olan ailenin korunması ve güçlenmesi için öncelikle ailede kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerekmektedir
  • Birey doğduğu andan itibaren bir kayıt cihazı gibidir. Küçük yaşlardan başlayarak bilinçaltına şiddet olgusunun yerleşmesine engel olunmalı, engel olunamadığı durumlarda ise küçük yaşlarda bireyler bu konuda eğitimlerle bilinçlendirilmelidir. Erken yaşlarda verilen eğitimlerle sadece kadına değil, çevreye, hayvana, ağaca yani tüm canlılara uygulanacak şiddetin önüne geçilmesi mümkündür.

 

  • Şiddetin bir diğer türü olan ekonomik şiddetin önlenmesi çalışmalarında, sistem yetersizliklerinden kaynaklanan ekonomik sıkıntıların giderilmesi, adil gelir dağılımının uygulanması, kadınların çalışma hayatına katılarak işsizliğin azaltılması, kadın ve erkek şartlarının eşit duruma getirilmesi etkili bir yöntem olabilir.

 

 

Medyaya Dair Kadına Yönelik Şiddet Sorununa Dair Öneriler

 

Medya araçlarının toplumda şiddetin artışında merkezi bir etkisi olduğu görüşü, yirminci yüzyılın başından itibaren sürekli tartışılagelmiştir ve bu durumun reddedilemez derecede doğruluk payının olduğu apaçık bir gerçektir. Kadına yönelik şiddetin haberler boyunca nasıl temsil edildiği konusu, medya çalışmalarının uzun zamandır ilgi alanında yer almaktadır. Pek çok araştırmada bu temsillerin ve genel olarak kadının temsilinin, toplumsal alanda kadın aleyhine anlamları destekleyecek biçimde inşa edildiği ortaya konmuştur. Haber bültenlerinde kadına yönelik şiddetin detayları açık bir şekilde anlatılırken, bilinçaltına aslında şiddetin formülleri, yöntemleri işlenmeye devam etmektedir. Kadınla ilgili imgelerin ve anlamların var olan ataerkil anlam biçimini güçlendirecek tarzda oluşmasına yol açmaktadır. Kadına yönelik şiddeti doğallaştıran, meşrulaştıran anlam algısını kırmak için, gazetecilerin içselleştireceği ve kendi sorumluluklarını benimseyecekleri bir meslek etiği geliştirmek zorunludur. Bu durum topluma daha kolay ulaşabilen ve fikirlerini bir kanal aracılığıyla ileten gazeteciler için umut vadetmedir.

Bilinmelidir ki kadına şiddetin kaynağı kadının ekonomik bağımlılığı, eğitimsizliği, işsizliği, iletişim ve örgütlenememesi, toplum içerisindeki erkek egemen kültürün yıkılamaması durumu nedeniyle toplumsal duyarsızlık ve ayrımcılıktır. Bu durumun önüne elbette geçilebilir fakat öncelikle toplumsal düzenin işleyişini bozan kişilere karşı yasaları güçlendirmek gerekli olacaktır. Bunun yanı sıra kadının eğitilmesi, kendi hakları konusunda bilinçlendirilmesi, ekonomik özgürlüğünün kazandırılması, isteğine ve beklentilerine göre meslek sahibi olabilecek kanallar oluşturulması, diğer kadınlarla arasındaki engellerin kaldırılması ve örgütlenmesine olanak sağlanması ve bunların hepsinin devlet ve yasalar tarafından desteklenmesi ve belirli bir düzenle programlanması bu problemlerin bir miktar hatta yer yer tamamının önüne geçilebilecek yöntemler olduğuna inanmaktayız.

Kanserli bir kitle gibi giderek büyüyen kadın tutkusu, şiddet, baskı, cinayet gibi olumsuz durumlar toplumu model olarak öğrenen gelecek nesiller için de olumsuz sonuçlar ortaya çıkartmaktadır. Bu durumlar topluma açık alanlarda ve aile içi konumda çocukların önünde gerçekleştiği vakit şüphesiz geleceğe kirli bir miras bırakmış olmaktan kendini alıkoyamaz durumdadır. Kültürel ve dini açıdan atalarımızdan kalan mirasa saygısızlık yapıldığının farkında olmamız gereklidir. Devlet yönetiminden savaşlara dek kadına büyük bir önem veren soyumuzun temellerinde kadına şiddetin bir suç olduğu bilinmektedir. Kadına yönelik şiddete karşı mücadelede ortaklığın, herkesin çalışmasının daha etkin hale getirilmesi bakımından ne kadar zorunlu, hatta vazgeçilmez olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bu ortaklıkta önemli bir paya sahip olan medya da meslek etiğine özellikle evrensel bir sorun olan şiddet hususunda sahip olmalıdır.

Hukuk Disiplini Işığında Kadına Yönelik Şiddet Sorununa Dair Öneriler

Koruyucu Ve Önleyici Tedbir Uygulamalarındaki Genel Sorunlar Ve Çözüm Önerileri

Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı, Aile İçi Şiddet Büroları ile yaptığımız görüşmeler neticesinde 6284 sayılı Kanunun uygulamasında karşılaşılan aksaklıklar tespit ediliş ve bu aksaklıkların giderilmesi için çözümler listelenmiştir.

  • SORUN: Uzaklaştırma kararın tekrarlayan şekilde uzatma talebiyle uzatıldığı olaylarda tarafların müşterek çocukları varsa, çocuk görme günlerinde cinayet işlenebildiği gözlemlenmektedir.
  • ÇÖZÜM: Şiddet tehdidinin yüksek olduğu ve uzaklaştırma kararı olan olaylarda, boşanmış tarafların müşterek çocukları varsa velayet hususunun ve özellikle babanın çocukla kişisel ilişki kapsamında görüşmenin daha özenli düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca şiddet tehdidinin yüksek olduğu olaylarda müşterek çocukla kişisel ilişki tesisi kapsamında görüşmenin uzman eşliğinde gerçekleştirilmesinin sağlanması önerilmektedir.

 

  • SORUN: Uzaklaştırma tedbiri neticesinde bu durumun erkeklerin kimi zaman sokakta kalması şeklinde neticelenmesi nedeniyle erkeğin yaşadığı öfke ile cinayet işleyebildiği görülmektedir. Özellikle ekonomik gelir düzeyi düşük erkeklerde uzaklaştırma neticesinde kalacak yer bulamayan erkeklerin daha da öfkelenerek şiddet eğilimlerinin arttığı görülmektedir.
  • ÇÖZÜM: Özellikle şiddet tehdidinin yüksek olduğu olaylarda haklarında evden uzaklaştırma tedbiri verilen erkeklerin hem rehabilite edilebilmeleri hem de barınacak yer temini amacıyla yatılı öfke kontrol programlarına alınmalarının sağlanması ve bu programın ülke genelinde yaygınlaştırılması çok önemlidir. Şiddet uygulayan kişilere öfke kontrol eğitimi Ankara’da pilot uygulama olarak yapılmaktadır. Bu uygulamanın tüm ülkeye yaygınlaştırılması, kadına yönelik şiddetin önüne geçilmesini daha etkin şekilde sağlayabilir. Ayrıca İçişleri Bakanlığının KADES uygulaması ile elektronik kelepçe gibi teknolojik çözümlerin yaygınlaştırılması ve benzeri uygulamalarının geliştirilmesi daha etkin ve verimli sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.

 

  • SORUN: Sahada yapılan araştırmalar, aile içi şiddet mağduru olan kişilerin ilk başvurdukları adresinin kolluk kuvvetleri olduğunu göstermektedir. Aile içi şiddet büroları ile yaptığımız görüşmelerde yaptığımız tespitlere göre başvuru esnasında aile içi sorunların ayrıntılı olarak kolluk kuvvetlerine anlatılması şiddet uygulayan erkeği genellikle sinirlendirmekte ve şiddet eğilimin artmasına sebebiyet vermektedir.
  • ÇÖZÜM: Kadının şiddetle karşılaştığında kolluk kuvvetlerinden önce gidebileceği birimlerin etkinliğinin artırılması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Her şeyden önce Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerimizin bilinirliğinin artırılması gerekmektedir. Sahada yaptığımız çalışmalar şiddet mağduru şahısların şiddete uğradıkları ya da şiddet tehdidi altında olduklarında kolluk kuvvetlerinden başka gidebilecekleri kuruluşların olduğunu bilmediklerini göstermektedir. Ancak ŞÖNİM uygulamada şiddet mağduru olmuş kişilere yönelik çalışmalar yapan bir kuruluş olması ve sadece mağdur odaklı çalışması nedeniyle sorunu etkin şekilde çözmek noktasında yetersiz kaldığı tespit edilmiştir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın bünyesinde Aile İçi Şiddet Birimleri kurulmalı ve bu birimlerde kolluk kuvveti, uzman psikolog ve hukukçu görevlendirilmelidir. Bu görevliler aile içi uyuşmazlıklara birlikte ve koordineli şekilde anlık müdahale edebilecek şekilde yetkilendirilmelidirler. Bu birimler aile içinde yaşanan sıkıntılara şiddet eylemi ortaya çıkmadan müdahale edebilecek şekilde bir sistemle oluşturulup ailenin ihtiyaç duyduğu desteği sağlamalıdır. 6284 sayılı Kanunun uygulaması çoğunlukla kolluk kuvvetleri ile sağlanmaktadır. Ancak bu kanun kapsamında asıl çözülmesi gereken sorun aile içindeki problemin kolluk kuvvetlerinin müdahalesini gerektirecek boyuta gelmeden çözümler üretmektir. Bu açıdan en önemli görev Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımıza düşmektedir.

 

  • SORUN: 6284 sayılı kanunun 5.  ve 15. maddelerinde şiddet uygulayan erkek hakkında bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması şeklinde tedbir kararı verilebileceğine dair bir düzenleme mevcuttur. Ancak bu konuda kurumlar arasında verimli iletişim ve işbirliği sağlanamadığı ve etkili bir şekilde uygulama sağlanamadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra hakim tarafından verilen şiddet uygulayanın kişinin sağlık kuruluşuna başvurması tedbir kararı kapsamında tedbirin doktor tarafından zorla yerine getirilmesi ve ilgili kişiye rızası dışında müdahalede bulunulması mümkün değildir. Hakkında sağlık kuruluşuna başvurması tedbir kararı verilmiş kişinin bu karar gereğince sağlık kuruluşuna kendi rızasıyla gitmemesi halinde tedavisi mümkün olmayacaktır. 6284 sayılı kanun kapsamında yapılacak bilecek tek işlem hakimin kişi hakkında tedbir kararını ihlalden zorlama hapsine mahkum etmektir. Ancak hakimin bu hususu tespit ve takibi pratikte mümkün olmamaktadır.

 

  • ÇÖZÜM: Sağlık kuruluşuna başvurma tedbir kararının yerine getirilmesinin takibi konusunda kolluk kuvvetlerinin yetkisi çok sınırlı kalmaktadır. Bu yüzden Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere diğer kurumların bu konuda hızlı bir şekilde harekete geçmesi; kolluk kuvvetlerine sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurma tedbiri kapsamında zor kullanmanın gerekli olması halinde bu tedbirin yerine getirilmesini sağlama ile sınırlı olacak şekilde zor kullanma yetkisi tanınması gerekmektedir.

Bu tedbirlerin takibinde öfke kontrol problemi, uyuşturucu ya da alkol bağımlılığı olanların tedavi ve kontrolünün yapılması ve bu tedavinin zorunlu tutulması kadın yönelik şiddetin ve cinayetlerin önüne geçilmesi için gereklidir.

 

  • SORUN: 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliğinin 38. Maddesinde “Tedbir kararlarının ihlal edildiğinin kolluk tarafından tespit edilmesi halinde tutulan tutanak Cumhuriyet başsavcılığına iletilir. Bu tutanak Cumhuriyet başsavcılığı tarafından ivedilikle aile mahkemesine gönderilir. Tedbir kararlarının ihlal edildiğinin aile mahkemesince tespit edilmesi halinde ise başka bir işleme gerek kalmaksızın resen zorlama hapsine ilişkin karar verilebilir… Zorlama hapsine ilişkin kararlar, duruşma yapılmaksızın verilir. Ancak, hakim tarafından gerekli görülmesi halinde ilgililer dinlenebilir…” hükmü yer almaktadır.

Aykırılık bildiriminin savcılık aracılığı ile mahkemeye gitmesi süreci uzatmaktadır.
İvedilikle aykırılığın bildirilmesi zorunluluğu da sadece başvurunun (müşteki ifade tutanağı) mahkemeye bildirilmesine, mahkemenin de kara verecek kanaati oluşturmak için duruşma yapmasına sebep olmaktadır.

  • ÇÖZÜM: Uygulamadan kaynaklanan bu aksaklığın giderilebilmesi için yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Örneğin 6284 sayılı yasaya şöyle bir madde eklenebilir. “Tedbir kararını alan kolluk tüm delilleri topladıktan sonra tedbir kararını veren mahkemeye bildirir.” Kolluk tarafından tüm delilleri topladıktan sonra direkt tedbir kararı verilen mahkemeye bildirilmesi gerekir. Bu durumda hızlı şekilde mahkemeye aykırılık bildirilmiş olacaktır. Tüm deliller mahkeme önüne geldi için de mahkeme duruşma yapmak zorunda kalmayacaktır.

 

  • SORUN: Önleyici tedbir kararından olan 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 5/1-b maddesinde geçen “Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi” hükmüne kolluk amir veya hakim tarafından karar verildiğinde karşı tarafın konuttan çıkma konusunda direnç gösterdiği olmaktadır.

Daha açık ifadeyle, karşı taraf “bu ev benim, ben evimden çıkmıyorum, polislerin evime girmesine izin vermiyorum” demekte, buna karşın kolluk görevlileri de konut dokunulmazlığına aykırı davranacağını, “polisler evimden paramı aldı” gibi iftiraya uğrayabileceğini düşünerek konuta girmekten çekinmekte, karşı tarafın pasif direnişi karşısında çekince göstermekte, olayı tespit eden tutanak tutmaktadır.

  • ÇÖZÜM: Aleyhinde uzaklaştırma tedbiri alınan şahsın evi terk etmesini sağlama ile sınırlı olacak şekilde uzaklaştırma kararına direnen şahsa karşı kolluk kuvvetlerine işlem yapabilme yetkisi tanınmalıdır.

 

  • SORUN: 2521 sayılı yasanın ek-1 maddesinde “8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında haklarında tedbir kararı verilenlere, tedbir kararı süresince bu Kanun kapsamındaki yivsiz av tüfekleri, spor ve nişan tüfek ve tabancaları taşıma ve bulundurma izni verilmez, varsa ruhsat verilmesine ve yenilemesine ilişkin işlemler bekletilir. Bunların bu kanun kapsamında ellerinde bulunan yivsiz av tüfekleri, spor ve nişan tüfek ve tabancaları ise tedbir kararı kalkıncaya kadar genel kolluk kuvvetleri tarafından muhafaza altına alınır. hükmü ve 6136 sayılı yasanın 7. Maddesinde “08/03/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında haklarında tedbir kararı verilenlere tedbir kararı süresince ateşli silahları taşıma ve bulundurma izni verilmez, varsa ruhsat verilmesine ve yenilemesine ilişkin işlemler bekletilir. Bunların ruhsata bağlanmış silahları ise tedbir kararı kalkıncaya kadar genel kolluk kuvvetleri tarafından muhafaza altına alınır.” hükmü gereğince tedbir kararı verilen karşı tarafın silahları geçici süre kolluk tarafından alınır.

Aleyhinde tedbir kararı verilen kişiler çeşitli bahanelerle (tabancam çelik kasada, kasanın anahtarını kaybettim, av tüfeği başka ilde babamın evinde vb.) silahını kolluğa teslim etmemektedir. Aleyhinde tedbir uygulananın silahını kolluğa teslim etmemesi halinde kolluğun yapabileceği şey bu hususu tutanakla tespit edip mahkemeye bildirmektir. Mahkemede bunun neticesinde sadece 6284 sayılı kanunun verilen tedbir kararına aykırılıktan zorlama hapsine hükmedebilir. Ancak bu prosedür zaman alacağı için mağdur kadının bu sürede tehdit altında olmaya devam edecektir.

  • ÇÖZÜM: Silah teslimi tedbirinin yerine getirilebilmesi amacıyla kolluk kuvvetlerinin arama, el koyma hususunda Cumhuriyet Savcısından talimat alabilmesi konusunda yasal düzenleme yapılabilir. 6284 sayılı kanun kapsamında Cumhuriyet Savcısının da görev ve yetkileri düzenlenmelidir.

 

  • SORUN: 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği 19. Maddesinde “Mülki amir ya da hakimi, talep edilmesi haline korunan kişiye, şiddet uygulayana ya da bu kişilerin yakınlarına ait kişisel eşya ve belgelerin kolluk marifetiyle kendisine teslim edilmesine karar verebilir. Teslim edilecek kişisel eşya ve belgeler, tedbir kararında gösterilir. ” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince Aile mahkemeleri “konuttan uzaklaştırılan kişilerin müşterek konuttan kişisel eşya ve belgelerin kolluk marifetiyle alınmasına” karar vermektedir.

Mahkemenin verdiği karara rağmen kendisine konut tahsis edilen tedbir isteyen kişi, müşterek konuttan uzaklaştıran kişiye özel eşyalar ve belgelerini vermemektedir. Daha açık ifadeyle, kadın kendisini döven, kendisini tehdit eden, evden uzaklaştırılan kocasına sürücü belgesi, kredi kartı, çamaşırlarını vermeyerek beklide onu cezalandırmaya çalışmaktadır. Mahkeme kararına uymayarak müşterek konuttan uzaklaştırılana özel eşyalarını vermeyen tedbir isteyen kişiye hiçbir yaptırım öngörülmemiştir.

6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna  İlişkin Uygulama Yönetmeliğinin 19. maddesinde “Teslim edilecek kişisel eşya ve belgeler, tedbir kararında gösterilir.” hükmü olmasına rağmen uygulamada mahkemeler bu yönde karar vermemektedir. Bu da uygulamada sorun çıkmasına sebep olmaktadır.

Özel eşyanın nelerden ibaret olduğu kişilere göre değişmektedir. Tedbir talep eden mağdur kişi yaşadığı mağduriyetin tesiri ile hakkında uzaklaştırma kararı olan şahsa ait özel eşyaları tedbir kararında bu yönde eşya listesi olmadığı için eşyaları kişisel eşya değil diyerek teslim etmeye direnmeleri nedeniyle tüm özel eşya teslimlerinde sorun yaşanmaktadır.

Bunun yanında, hakkında uzaklaştırma kararı verilen şahıs bazı özel eşyalarımı almayı unuttum diyerek birkaç kez kolluğa başvurduğu olmaktadır. Mahkeme kararı olduğu için kolluk ekibi her defasında uzaklaştırılana eşlik ederek müşterek konuttan özel eşyaları almaya gitmektedir. Bunun bir sınırı yoktur.

  • ÇÖZÜM: Uygulamadan kaynaklanan bu aksaklığın giderilebilmesi için yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. 6284 sayılı kanunda özel eşyayı vermeyen şahıs aleyhinde yaptırım düzenlenmelidir. Kolluk tarafından özel eşya almaya sadece bir kez eşlik edileceğine dair hüküm düzenlenmelidir.

 

  • SORUN: Kadına yönelik cinayet ve şiddet vakalarına bakıldığında, kadınların eşlerinden şiddet görmelerine rağmen çeşitli sebeplerle eşlerinden ayrılmaktan zorlandıkları, hatta birçok vakada erkek hakkında uzaklaştırma kararının devamı sırasında eşleri ile çeşitli sebeplerle barıştıkları ya da aileleri tarafından barışmaya zorlandığı görülmektedir. Taraflar arasındaki geçimsizliğin kaynağı tamamen çözülmeden tarafların bir araya gelmeleri aralarındaki geçimsizliğin ve kadına yönelik şiddetin artmasına ve hatta kadının ölümüyle sonuçlanmasına sebep olabilmektedir. Bu durum, uzaklaştırma tedbir kararı alınan ve şiddet tehdidinin yüksek olduğu olayların takibini, dolayısıyla kadının şiddete karşı korunmasını zorlaştırmaktadır.
  • ÇÖZÜM: Bu tip vakalarda taraflar tekrar bir araya geldiğinde bu durumun ŞÖNİM’e bildirilmesinin zorunlu kılınması veya tarafların belli aralıklarla uzmanlar tarafından gözlemlenmesi ve durumlarının düzenli olarak değerlendirilmesi ile şiddet uygulayan taraf hakkında mevzuatta yer alan sağlık kuruluşlarına başvurma ve tedavi tedbirinin mahkemeler ve ilgili kurumlarca ciddi şekilde uygulanmasının gerekliliği açıktır.

 

  • SORUN: 6284 sayılı kanunun kapsamında düzenlenen önleyici ve koruyucu tedbirlerin uygulamasında tespit edilen en önemli sorun söz konusu tedbir kararlarının verildikten sonra takibi konusunda ilgili kurumların görev ve sorumluluklarının detaylı şekilde düzenlenmemiş olmasıdır. Diğer bir önemli sorun ise şiddet uygulayan şahsın tedavisi için yürütülecek çalışmaların yani sağlık kuruluşlarına başvurma ve tedavi tedbirinin nasıl uygulanacağı ve takibin ne şekilde yapılacağının etkin şekilde düzenlenmemiş olmasıdır.
  • ÇÖZÜM: 6284 sayılı kanunun kapsamında tedbir kararları verildikten sonra kurumlarca takibinin sağlanması gerekmektedir. Mahkemelerce verilen tedbir kararları sonrasında mahkemece uzman raporu alınarak gerekliliğinin değerlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca kararların uygulanmasında durumun psikolojik ve hukuki açıdan izlenmesi ve değerlendirilmesi için kurumların görev kapsamının detaylı belirlenmesi ve kurumlarca tedbir kararların izlenmesi hususunda kurum ve birimleri görevlerinin netleştirilmesi gerekmektedir.

 

  • SORUN: 6284 sayılı kanun kapsamında tedbir kararı verilirken mahkeme ve kurumlarca olayın özelliğine göre detaylı değerlendirmeler yapılmalıdır. Çünkü tekrar eden uzaklaştırma v.b. tedbir kararlarının olduğu olaylarda sahada yapılan tespitlere göre kıskançlık krizleri yaşayan erkek tarafın uzaklaştırılması öfke seviyesini yükseltmekte ve cinayet işleme eğilimini artırmaktadır. Bununla birlikte bilindiği üzere tedbir kararı veren mahkeme ya da kurumlar; bu kararları alırken olayların aciliyeti nedeniyle yeterli inceleme ve değerlendirme yapamadan karar vermek zorundadırlar. Bu da sağlıklı değerlendirme yapmalarına engel olmakta ve bu husus ayrıca sorunlara neden olmaktadır.
  • ÇÖZÜM: Bu sorunun giderilebilmesi ve daha etkin sonuçların elde edilebilmesinin sağlanması için tedbir kararları aşamalar halinde uygulanmalıdır:

1.Aşama: Tedbir kararları uzman psikologlarca tebliğ edilmelidir. Bu husus tedbir kararının sürecinin başından sonuna kadar uzman psikologlarca takibinin gerekliğinin bir parçasıdır. Tedbir kararın tebliğinin akabininde uzaklaştırılan şahsın barınma yerine ihtiyacının olup olmadığının tespiti yapılmalı ve gerekli olması hainde barınacak yer temini yapılmalıdır. Dolayısıyla Aile İçi Şiddet Bürolarında uzman psikolog ve sosyologlar istihdam edilmelidir.

2.Aşama: 6284 sayılı kanun kapsamında alınan tedbirler durumun aciliyeti nedeniyle ivedi şekilde sadece dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilmesi doğru karar vermeye engel olabileceği için tedbir kararının verilmesinin ardından hakim veya ilgili kurumca atanacak uzman tarafından kararın muhatabı olan iki tarafında uzman ile görüşmesi ve neticesinde uzman raporu alınarak durumun hakim veya kurum tarafından detaylıca değerlendirilmesi ve acil olarak alınan tedbir kararının uygunluğunun daha sağlıklı şekilde değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu aşama olayın özelliğine göre uygun tedbir kararlarının belirlenmesini sağlayacaktır.

3.Aşama: Uzaklaştırılan şahsın uzman tarafından yapılan değerlendirilme neticesinde ihtiyaç olduğu tespiti yapıldıysa rehabilitasyon programlarına katılımı sağlanmalıdır. Hakkında uzaklaştırma tedbiri uygulanan erkek barınma ihtiyacı olması halinde yatılı rehabilitasyon programlarına dahil edilmeli ve erkeğin rehabilitasyonu için detaylı programlar geliştirilmelidir. Tedbir kararlarının uygulama sürecinin sağlıklı takibi için risk değerlendirme komisyonları kurulmalı ve bu komisyonlarda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını Kadın Statüsü Genel Müdürlüğünden, Adalet Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından, Jandarma Genel Komutanlığından ve Emniyet Genel Müdürlüğünden uzman personeller bulunmalıdır. Bu komisyonlar tedbir kararı verilen olayları inceleyerek olaya göre değerlendirmeler yapıp hakkında tedbir kararı verilen şahsa uygun şekilde programlar belirlemelidir.

4.Aşama: Uygulanan tedbir kararlarının bitimine kısa bir süre kaldığında hakkında tedbir kararı verilen şahıs söz konusu komisyonca yeniden değerlendirilme alınıp tarafların yeniden bir araya gelmesinin uygun olup olmadığı yönünde değerlendirme yapmalıdır. Komisyon birleşmenin uygun olmadığına karar verir verirse bu kararını ilgili adli birime veya mülki amire bildirerek tedbir kararının uzatılması tavsiye etmelidir. Ancak komisyon tarafların bir araya gelmesinin uygun olduğuna karar verirse bu durumda birleşmenin nasıl olacağının ayrıntılarını belirlemelidir.

5.Aşama: Komisyonun tarafların bir araya gelmesinin uygun olduğuna karar verdiği durumlarda tarafların ilk kez biraya gelmesi uzmanların denetiminde yapılmalıdır. Birleşmenin nerde ve ne şekilde olacağının kararı uzmanlarca verilmelidir. Sürecin yürütülmesi baştan sona uzmanların denetiminde gerçekleşmelidir.

6.Aşama: Son aşama ise yeniden bir araya gelmiş tarafların bir süre daha uzmanlarca gözlemlenmesidir. Çünkü kontrolsüz şekilde olan bir araya gelmeler neticesinde uygulamada şiddetin devam edebildiği hatta cinayet işlenebildiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle uzman denetimi bir araya gelme gerçekleştikten sonra bir süre daha devam etmesi şiddetin önlenmesine yardımcı olacaktır.

Sonuç olarak mahkemelerin tedbir kararı alırken daha özenli davranması gerektiğini tespit ettik; yargıçlarımızın toplumsal baskı endişesiyle tedbir kararını kolayca verme eğiliminde olduğunu görüyoruz. Bu durumun şiddeti önleme noktasında yetersiz kaldığı görülüyor. Mahkeme, aciliyeti giderecek şekilde önleyici ve koruyucu tedbiri hızlıca alabilmeli; ancak sonrasında bu karar; uzman psikologların raporları doğrultusunda yeniden değerlendirilmelidir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda reaksiyoner değil; ön alıcı bir yöntem izlememiz gerekiyor. Bu bağlamda mevzuatta yer alan bazı önemli hususların da uygulamada yeterince gözetilmediğini görüyoruz. Örneğin kanunda öngörülen, sağlık kuruluşlarına başvurma ve tedavi tedbirini önemsiyoruz. Ayrıca elektronik kelepçe vb. teknolojik uygulamaların yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Aile içi şiddet vakalarında başvurulan ilk adresin kolluk kuvvetleri olması çeşitli komplikasyonlar yaratmaktadır. Acil müdahale gerektirmeyen durumlarda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde kurulacak ve psikologlar ile hukukçuların istihdam edildiği “aile içi şiddet birimleri” inisiyatif almalıdır.

Mevzuat değişikliği gerektiren bir başka önemli husus da aile mahkemelerinin 24 saat esasına göre görev yapmaları ihtiyacıdır. Çünkü uygulamada mesai saati dışında özellikle tedbir kararların ihlali gibi acil karar gerektiren durumlarda çözümsüz kalındığını ve mağduriyetlerin oluştuğunu görüyoruz.

Kadın Hareketi Derneği Türk Kadınını Güçlendirme Planı

 

Ülkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde, kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı görülmektedir. Kadına karşı şiddet sıklığının ve ilişkili risk faktörler incelendiğinde kadınların, %52’sinin şiddetin en az bir türüne, en çok da sözel ve fiziksel şiddet türlerine maruz kaldıklarını belirlenmektedirler. Kadınların %34’ünün fiziksel şiddete ve büyük çoğunluğunun (%93) sözel veya psikolojik şiddete maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, kadınların %59’u yaşamları boyunca aile içi şiddete maruz kaldıkları bulunmuştur.

Bu verilere karşılık, şiddeti önlemeni eğitim ve farkındalık yolundan geçeceğine inanan Kadın Hareketi Derneği, şiddeti önlemek ve şiddetin olası sonuçlarına karşı kadınların kendisini korumasına yönelik becerilerini arttırması ve güçlendirmesi vizyonu ile aşağıda belirtilen başlıkları konu alan, farkındalık yaratmayı amaçlayan eğitim programları hazırlamaktadır.

Kadında Psikolojik Güçlülüğü/ Yılmazlık Becerisini Arttırma:

  • Evlilik Doyumu,
  • Aile Yılmazlığı, Mutluluk,
  • İyimser ve Olumlu Düşünceler,
  • Yeni Aktivitelerle Uğraşma ve
  • Aktif Bir Yaşama Sahip Olma,
  • Toplumsal Faaliyetlerde Bulunma,
  • Yaşam Amaçları Becerilerinin Geliştirmesi

Aile Destek Programı:

  • Olumlu Disiplin Yöntemleri ve Problem Çözme
  • Aile içi İletişim Becerileri
  • Teknoloji Bağımlılığı ve Zorbalık
  • Çocuklarına Yönelik İhmal Ve İstismar ve Şiddet Davranışları

    

 

 

 

KAYNAKÇA

–          Akers, R. L. (2000). Crimilogical Theories: Introduction, Evaluation and Application (3rd ed). Los Angeles, CA:Roxbury.

–          Altıparmak, İ. B. (2018). Sosyal Öğrenmenin Aile İçi Şiddete Etkisi. Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 233-262.

–          Aliverdinia ve Ark. (2011). Barrasi jameh Shenakhi Zanani Ke Az Tarafeh Shoharane Khod Morede Khoshoonat Gharar Migirand, faslname-i Masaele Ejtemai İran, 2(2), Kış, ss. 95-127.

–          AMARGİ, Kadına Yönelik Şiddet, İst., 2005.

–          Antonia S. New, Erin A. Hazlett, Randall E. Newmark, Jane Zhang, Joseph Triebwasser, David Meyerson, Sophie Lazarus, Roanna Trisdorfer, Kim E. Goldstein, Marianne Goodman, Harold W. Koenigsberg, Janine D. Flory, Larry J. Siever, Monte S. Buchsbaum (2009). Laboratory Induced Aggression: A Positron Emission Tomography Study of Aggressive Individuals with Borderline Personality Disorder, Biological Psychiatry,

–          Ayman, Z., & Şenol, N. (2013). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Nedenleri, Sonuçları ve Alınacak Önlemler. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Projesi Bilgilendirme Kitapçığı, İçişleri Bakanlığı & Jandarma Genel Komutanlığı.

–          BİSAV Kadın Akademisi “Türk Kadınını Güçlendirme “ Eylem Planı  (2021). Hazırlayan: Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uzmanı Mustafa Soyutürk & Mine Bayram, Yayımlanmamış rapor.

–          Bandura, A. (1977). Social Learning Theory. New Jersey: Prentice Hall.

–          Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Aile İçi şiddetin Sebep ve Sonuçları, Ankara, 1995.

–          Breiner, S. J. (1978). The violent person in the community. Psychiatric Forum, 7(2), 33–49.

–          Caprara, G., Barbaranelli, C., & Zimbardo, P. (1996). Understanding the Complexity of Human Aggression: Affective, Cognitive, and Social Dimensions of Individual Differences in Propensity toward Aggression. Avrupa Kişilik Dergisi, 133-155.

–          Casique L., A. R. F. Furegato (2006). “Violence against Women: Theoretical Reflections”, Rev Lati-am

–          Enfermagem vembrodezembro; 14(6), 95-110.

–          Connell, R. W. (1998). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar. İstanbul: Ayrıntı

–          Connell, R. W. (2002). Hegemonic masculinity and violence: Response to Jefferson and Hall. Theoretical

–          Counts, D. A., J. K. Brown, & J. C. Campbell (eds.) (1992). Sanctions and Sanctuary: Cultura Perspectives on the Beating of Wives, Boulder, CO: West View.

–          Donald R. Cooper & P.S.Schindler, Business Rsearch Methods, McGraw-Hill Irwin, 2001.

–          Doğrucan, A. ve Yıldırım, Z. (2020). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Üzerine Bir İnceleme. Hacettepe Üniversitesi

–          Doğan, İ. “Evlilik Dışı Beraberlik ve Birlikte Yaşama”, Türk Aile Ansiklopedisi, Yayın Yönetim: Dr. Mehmet Doğan, Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, 1991, c.II.

–          Dünya Sağlık Örgütü. (2004). Promoting Mental Health. Geneva: Dünya Sağlık Örgütü.

–          Dünya Sağlık Örgütü. (2021). Global, regional and national prevalence estimates for intimate partner violence against women and global and regional prevalence estimates for non-partner sexual violence against women. Geneva: DSÖ.

–          Dünya Sağlık Örgütü. (2021). World Health Organization. Constitution: https://www.who.int/about/governance/constitution adresinden alındı

–          Fountoulakis, K., Leucht, S., & Kaprinis, G. (2008). Personality Disorders and Violence. Current Opinion in Psychiatry, Çevrimiçi nüsha.

–          Gerrig, R. J. (2013). Psychology and Life (20 b.). ABD: Pearson.

–          Heise, L. L. (1998). Violence Against Women: An Integrated, Ecological Framework. Violence Against Women, 262-290.

–          Kandemirci, D. ve Kağnıcı, D. Y. (2014). Kadına yönelik aile içi şiddetle baş etme: Çok boyutlu bir inceleme. Türk Psikoloji Yazıları, 17(33), 1-12.

–          Karslı, N. (2016). Psiko-sosyal açıdan şiddet ve çözüm yolları. Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 63-89.

–          Kocacık, F., Kutlar, A. ve Erselcan, F. (2007). Domestic violence against women: A field study in Turkey. The Social Science Journal, 44, 698-720

–          Korkut-Owen, F. ve Owen, D. W. (2008). Kadına yönelik aile içi şiddet. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Dumat Ofset. http://kadininstatusu.aile.gov.tr/yayinlar/kitaplar

–          Krantz, G., & Garcia-Moreno, C. (2005). Violence against women. Epidemiol Community Health, 818-821.

–          Mor çatı, Geleceğim Elimde, İst,1998.

–          Mustafa Erkal, Sosyoloji (Toplumbilimi), II. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1983.

–          Nihat Nirun, Sistematik Sosyoloji Açısından Aile ve Kültür, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi, 1994.

–          Niyazi, M. (2017). Fara Tahlile Avamele Moeser Bar Khoshoonat Aleyhe Zanan, Pajooheshname Zanan, 8(4), 83- 104.

–          Ostrowsky, M.K. (2010). Are violent people more likely to have low self-esteem or high self-esteem? Journal of Aggression and Violent Behavior, s. 69-75.

–          Ovacık, A. C. (2008). Aile İçi Şiddetin Erkek Çocuğun Şiddet İçeren Suç İşleme Davranışına Etkisi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler ABD.

–          Pagelow, M. D. (1994). Family Violence, New York: Praeger.

–          P.W Musgrave, The Sociology of Education, London, , 1968.

–          Raheb Mohammadi Ghanbarlou -Tarsus Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi (e-ISSN:2757-5357) Yıl: 2020, Cilt: 1, Sayı:1, ss. 58-68 / Dergipark

–          Reisi, J. (2003). Javanan va Nahanjarihaye Raftari, Allame tabatabai Üniversitesi Dergisi, Sayı: 21, Tahran.

–          Rezai, M. (2017). Khoshoonate Jensi dar Khanavadeh; Yek Pajooheshe Keyfi, Pajooheshname Zanan, 8(1), 35- 59.

–          Sancar, S. (2009). Erkeklik: İmkansız iktidar: Ailede, piyasada ve sokakta erkekler. İstanbul: Metis.

–          Shahmohammadi, M. (2017). Barrasiye Jameh Shenakhti Avamele Ejtemai Moeser bar Khoshoonat Aleyhe Zanan dar İran, Faslnameh Oloume Ejtemai, 3(2), 70-86.

–          Siever, L. J. (2008). Neurobiology of Aggression and Violence. Amerikan Psikiyatri Dergisi, Çevrimiçi Nüsha.

–          Taşkale, Nermin & Soygüt, Gonca. (2016). Kadın Sığınma Evlerinde Kalan Şiddet Mağduru Kadınlar: Demografik ve Sosyoekonomik Bir İnceleme. syf. 3-11.

–          .T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2016). Kadına yönelik şiddetle mücadele ulusal eylem planı (2016-2020). Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.

–          Yazgan İnanç, B. &  Yerlikaya, E. E. (2016). Kişilik Kuramları. Ankara: Pegem Akademi.

–          Yeşim Arat ve Ayşegül Altınay, Turkiyede Kadına Yöne/ik Şiddet, (İstanbul: Punto, 2007).

–          Yeşim Arat ve Ayşegül Altınay, Türkiyede Kadına Yönelik Şiddet, 5.82.

–          Yeşim Arat ve Ayşegül Altınay, Türkiyede Kadına Yönelik Şiddet, 8.83.

–          Yılmaz, T., & Karakuş, C. (2019). Klinik Psikoloji Bağlamında Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Değerlendirilmesi: Kadın, Çocuk ve Meslek Elemanlarının Psikolojisi Üzerine Bir Gözden Geçirme Çalışması. Mediterranean Journal of Humanities, 573-587.

–          Yves Michaud, Şiddet, çev. Cem Muhtarlıoğlu, İstanbul: İletişim Yayınları 1991.

–          Zara-Page, A., & İnce, M. (2008). Aile İçi Şiddet Konusunda Bir Derleme. Türk Psikoloji Yazıları, 81-94.

Sosyoloji Ekseni Çalışmalarında Alıntılanan Grafikler için Kaynakça:

–          Şekil 1- http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2901/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-mart-2020-raporu)

–          Şekil 2- https://www.twentify.com/tr/blog/kadina-siddet-arastirmasi-2020

–          Şekil 3-https://twitter.com/teyitorg/status/1062390744869158912

–          Şekil 4-5-6- https://docplayer.biz.tr/408929-Kadina-yonelik-siddet.html

–          Şekil 7-https://www.haberturk.com/kadin-cinayetleri-son-10-yilda-3-kat-artti-2920908

 

[1] Özkan, Gizem. “Kadına Yönelik Şiddet – Aile İçi Şiddet ve Konuya İlişkin Uluslararası Metinler Üzerine Bir İnceleme”. Hacettepe HFD, 7(1) 2017, 5. 25 Mart 2020

 

[2]“ 6284 SAYILI AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN VE MEVZUATI” Başlıklı Makale, (http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/2012yayin/2011sonrasikitap/6284-sayili-ailenin-korunmasi.pdf)

[3] “6284SAYILI AİLENİN KORUNMASI ve KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN’A GENEL BAKIŞ” Başlıklı Makale- Hukuk Gündemi | 2012/1 s.67 (http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2012-1/19.pdf)

[4] “6284SAYILI AİLENİN KORUNMASI ve KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN’A GENEL BAKIŞ” Başlıklı Makale- Hukuk Gündemi | 2012/1 (http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2012-1/19.pdf) s.68

[5] “Kadına Yönelik Şiddetin Nedenleri” Prof. Dr. Orhan DOĞAN- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları

[6] “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” (Erişim;http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/23341/ozetraporturkceweb.pdf?sequence=2)

[7] “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”  s.29

[8]http://bingol.gov.tr/kurumlar/bingol.gov.tr/Duyuru_G%C3%B6rselleri/2019/mart/kadina_yonelik_siddet/%C4%B0%C3%87%20GENELGE.pdf

[9] https://www2.tbmm.gov.tr/d27/7/7-5819sgc.pdf

[10] https://www.icisleri.gov.tr/kadin-destek-uygulamasi-kades